TAPDUK EMRE

Tapduk Emre, 1210-1215 tarihleri arasında doğduğu sanılan Horasan er(en)lerinden bir Türkmen dervişi olup, Cengiz Han döneminde Kuran-ı Kerim ve Ehlibeyt itikadını yaymak üzere, Anadolu’ya gelmiş. Ancak, tarihi kişiliği, onun dervişi Yunus Emre ile birlikte Menakıpnamelerde yer almış. Yani, efsane, hikâyelerle iç içe geçmiş. Yunus Emre’nin mürşidi Tapduk Emre’nin ölüm tarihi bilinmemektedir. Mezarının yeri de pek bilinmemekle birlikte, Eskişehir (Mihalıççık), Nevşehir (Hacıbektaş), Manisa (Kula), Ankara (Nallıhan), Afyonkarahisar (Sandıklı) ve Aksaray’da (Ziyaret Tepe) Tapduk Emre’ye ait olduğu iddia edilen mezarlar bulunmaktadır. Ayrıca, Azerbaycan’ın kuzeyinde Zakatala kenti yakınlarındaki Gah ya da Oncallı bölgesinde de bir mezarın olduğu iddia edilmektedir. Bulgaristan, Varna’da da bir köyün adı Tabduk’muş. Yunus Emre ile ilgili menakıpnamelerde ve şiirlerinde belirtilen mekânlarla ilişkilendirilerek, bu mezar yerleri belirlenmiş. Anadolu insanı tarafından çok sevilen Türkmen babası Tapduk Emre, bu gönül adamı, bu evliya çeşitli bölgelerce sahiplenilmekte, paylaşılamamakta ve herkes, asıl mezarın, kendi bölgelerinde olduğunu iddia etmektedir.

Yukarıda sayılan yerlerden Nevşehir’in Hacıbektaş ilçesinde ve Eskişehir’in Mihallıççık ilçesinde Tabduk Emre’nin mezarını görmedim. Mihallıççık ilçesinde Yunus Emre’nin sonradan yapılan anıtmezarı bulunuyor. Hikâyeye göre; Ankara-Eskişehir demiryolu inşasında her gün döşenen demir raylar, her gün bükülmüş ve bozulmuş. Burada Yunus Emre’nin mezarının olabileceği düşüncesiyle, yolun yeri değiştirilmiş. Demiryolu, Yunus Emre adına yapılan anıt mezarın kuzeybatısından geçiyor. Mihalıççık’ın merkezinde Tabduk Emre’nin adını taşıyan bir cami bulunuyor. Muhtemelen Yunus Emre’nin türbesinden dolayı Mihalıççık da Tabduk Emre ile ilişkilendiriliyor. Afyonkarahisar’ın Sandıklı ilçesinin sonradan adı Yunus Emre yapılan Çayköy’de Yunus Emre’nin ve Tabduk Emre’nin mezarlarının olduğu, Sandıklı’lı şair Şeyh Hamza’nın 1758 de yazdığı bir şiire dayandırılmaktadır. Aksaray’ın Ortaköy ilçesinin adı sonradan Tapduk Emre olarak değiştirilen Oflagu köyünde de Tabduk Emre mezarı varmış. Kanıt olarak da, Osmanlı arşiv belgelerinde 1500’lü yıllarda bu bölgede yaşadığı ve Oflagu (Tabduk Emre) köyünün Nevşehir Hacıbektaş ilçesine yakınlığı gösteriliyor.

Tabduk Emre’nin mezarlarının olduğu iddia edilen yerlerden üçüne gidebildim. Eskişehir/Mihalıççık (2011), Manisa/Kula (Ekim 2020) ve Ankara/Nallıhan (Haziran 2021).

Manisa’nın, Kula ilçesine bağlı ve Kula’ya 25 km. uzaklıktaki Emre, 600 nüfuslu bir köy. 20 Ekim 2020 tarihinde ziyaret etmiştim. Gediz ırmağı çukurunda ve zamanın ticaret yolu üzerinde bulunan Emre köyü, büyük bir yerleşim yeriymiş. Bugün köy içinde, Carullah bin Süleyman camii (medrese), iki hamam, çeşmeler ve konaklar bulunuyor. Köyün hemen dışında ve kuzey tarafındaki bir tepe üzerinde, Tabduk Emre ve Yunus Emre’nin mezarları var. Türbenin önünde bir park düzenlenmesi yapılmış ziyaretçiler için. Yüksek çam ağaçlarının gölgesi yaz günlerinde bir serinlik veriyor. Yol düzenlenmesi ve bordür taşlarının yerleştirilmesi devam ediyordu. Açık otopark alanı da kullanıma hazır hale getirilmişti. Parkın bitimindeki kaldırım taşları üzerinde Emre ve civar köylerden 5-6 kadın doğadan toplayıp kuruttukları bitkileri ve göz nuru döktükleri elişlerini satmaya çalışıyorlardı. Türbeye yöneldiğinizde, giriş yolunun hemen sağında ve açıkta uzunca bir mezar bulunuyor ve üstündeki plakette Yunus Emre’ye ait olduğu yazıyor. Yunus’un mezarının neden burada olduğuna dair bir öykü de var. ”Yunus, dergâha döndü ve durumunu Ana Bacı’ya arz etti. Ana Bacı da, Yunus’a, kapı eşiğine yat. Tabduk Emre (gözleri görmez) şeyhin, sabah namazı için abdest almaya çıktığında üstüne basar. Üstüne basınca da sorar, kim bu diye. Ben de Yunus derim. Hangi Yunus? derse, bil ki gönülden çıkmışsın. Bizim Yunus mu? derse, ayaklarına kapan ve kendini affettir. Tabduk Emre, bizim Yunus mu diye sorunca, Yunus Emre affolunur.”. Mezarın kapı eşiğinde olması, bu öykü ile ilişkilendiriliyor. Tabduk Emre’nin türbesi kare formunda olup, küçük bir kubbe ile örtülüdür. Kapıdan girildiğinde tam karşıda ve yapının ortasında Tabduk Emre’nin mezarı ve çevresinde de eşi ve çocuklarına ait olduğu belirtilen 10 adet mezar bulunuyor. Türbe içi çok sade. Tabduk Emre’nin Emreköy’de, şimdi Carullah bin Süleyman camii ama öncesi medrese olan bu binada da ders verdiği köyde anlatıların arasında.

KULA EMREKÖY, YUNUS EMRE’NİN MEZARI

Nallıhan’ın 15 km. güneyinde, Sakarya ırmağı yakınlarında Emremsultan köyünde Tabduk Emre’nin türbesi ve mezarı var. Türbenin orijinali sekizgenken, yapılan restorasyonla (?) dörtgen haline getirilmiş. Kurşun kaplı bir kubbe ile örtülü. Kubbenin tepeside de aylı bir alem bulunuyor. Yamaçta yer alan türbeye uzunca bir merdivenle çıkılıyor. Merdivenin sağında, Tabduk Emre müritlerinden 8-10 unun mezarı yer alıyor. Ayrıca, ahşap tavanlı kapalı alanda da üç müridinin mezarı var. Burada, Kula Emreköy’de olduğu gibi, Yunus Emre’nin mezarı bulunmuyor.

Kula ve Nallıhan’daki türbelerin yakınlarındaki ağaçlık alanlar, Yunus Emre’nin dergâha odun taşıdığı yerler olarak ifade ediliyor. Tabduk Emre ile dervişi Yunus Emre’nin destansı öyküsü, en geniş haliyle, Firdevsî’nin ”Velayetname-i Hacı Bektaşi Veli” adlı eserinde yer almaktadır. Hacı Bektaşi Veli’den himmet isteyen Yunus için, Hacı Bektaşi Veli ”Biz ol küflün miftâhını (kilitin anahtarı) Tabduk Emre’ye sunduk. Varsın nasibini ondan alsın” der. Yunus da Tabduk Emre’ye gider. Tabduk Emre Yunus’a ”Her ne ise halin, bize malum olmuştur. Hizmet et, emek yetir, nasibini al.” der. Yunus da ”Erenler, her ne hizmet buyururlarsa anunla amel olavuz” der. Yunus, kırk yıl süreyle her gün sırtında odun getirir dergâha, sırtı yara olmasına rağmen. Getirdiği odunlar yaş ve eğri değillerdi. Tapduk Emre de neden odunların düz, hiç eğri olmadığını sorunca da, Yunus’un cevabı ”Erenler meydanına eğri yakışmaz” der.

Son olarak, Velayetname’de anlatılan bir öyküden bahsederek bitireceğim, yazımı.

”Rûm (Anadolu) erenlerinden bir kuvvetli velâyet eri var idi. Adına Emre derler idi. Hünkâr’ın (Hacı Bektaşî Veli) huzuruna gelme kasd etdikleri vaktin, ona dahi teklif edip Hacı Bektaş Hünkârın nazarına varırız, sen dahi bizimle bile gel deyip davet eylediler. Emre eyitdi: Dost divânında cümle erenlere nasib bahş olunca, orada Hâcı Bektaş Hünkâr adlı kimse görmedik dedi. Tez Emre’nin bu haberini Hazret-i Hünkâr’a bildirdiler. Çün bu remz saniyen Hünkâr varlığına mâlûm olmuşdu. Sarı İsmail’i gönderip Emre’yi katına getirdi ve eyitdi: ”Ya Emre, dost dîvânında nasib bahşeder elde, ne nişân var idi? dedi. Emre eyitdi: Yeşil perde ardından bir el çıkıp, cümlelere nasîb kısmet eyledi. O elin ayâsında, bir latîf nûrânî yeşil bir ben var idi. Şimdi yine o eli görünce biliriz, dedi. Hemân, Hazret-i Hünkâr Hâcı Bektası Velî mübarek elini açıp Emre’ye gösterdi. Çün ki Hazret-i Hünkâr’ın avucuna bakdı, gördü ki, zikr olunan ben, Hünkâr varlığının mübarek avucunda mevcûd imiş. Üç kere, tabduk (bildik) Hünkâr’ım tapduk, deyip, ikrâr eyledi. Ondan sonra adı Tabduk Emre oldu.”

Bir başka yazıda buluşmak üzere, esen kalın dostlar.

Not: Maalesef, Kula Tabduk Emre türbesine ait fotoğraflarımı bulamadım. Bu nedenle, Kula Belediyesine ait fotoğrafları, Görseller bölümüne yerleştirdim.

GÖRSELLER: https://photos.app.goo.gl/FFT8EAufE37QbwBY8

5 comments

Eşref Baysal için bir cevap yazın Cevabı iptal et