Ankara’dan, İzmir taraflarına giderken, Uşak içinden geçmişliğim çoktur. İki kez de, görevim nedeniyle gitmiştim, Uşak il merkezine. Ama, ne Uşak müzesi, ne de arkeolojik alan ve buluntular dikkatimi çekmiyordu, ta ki 2005 yılında, Kanatlı Denizatı broşunun çalınıp, yurtdışına kaçırıldığı haberi ülkenin gündemine oturuncaya kadar.
Uşak müzesi, ilk kez 1970 yılında, mütevazı bir binada yer bulmuş. Ancak, bu bina yeterli gelmemeye başlayınca, Uşak garının bitişiğine, modern müzecilik kapsamında, 14.500 m2 kapalı alanı olan, üç katlı müze binası inşaatına başlanmış. Bu yeni müze binası, 2018 yılında, ziyaretçilere açılmış. Müze içinde sergi salonlarının yanı sıra, bir konferans salonu ve bir de çocuklar için oda bulunuyor. Müze envanterinde, 43.000 parça civarında eser var. Bunlardan ancak, 2.500 kadarı sergilenebiliyor.


Uşak bölgesi, tarih boyunca bir çok uygarlıklara ev sahipliği yaptığı gibi, doğu-batı ticaret yollarının üzerinde olması nedeniyle de aktif bir yaşam yeri olarak öne çıkmış. Uşak merkez ve çevresinde kazısı devam eden ören yerleri var. Blaundos, Sebaste, Akmonia, Temenouthyrai ve diğerleri. Bu kazılardan çıkarılan Paleolitik dönemden başlayan, Tunç dönemi, Frig, Lidya, Hellenistik, Roma, Doğu Roma (Bizans) dönemlerine ait eserler sergilenmektedir. Ayrıca, müzenin giriş katında bir bölüm, etnografik özellikleri ön planda olan, Türk-İslam dönemi eserlerine ayrılmıştır.


Uşak müzesinin ilk katında; yukarıda belirttiğim dönemlere ait arkeolojik eserler, ikinci katta; paranın tarihi, sikkenin icadı ve antik dönem sikkeleri, üçüncü katta ise; bölgede egemen Lidyalıların ve onların efsane kralları Kroisos, Krezüs ya da bizde bilindiği adı ile Karun’a (gerçekte Kroisos değildir) ait hazineler sergileniyor.

İlk katta sergilenmekte olan keskiler ve kazma aletleri Paleolitik döneme tarihlenmiş. Tunç döneminden zamanımıza ulaşmış olanlar; gaga ağızlı testiler, taş baltalar, mızrak ve ok uçları, küçük tanrı heykelcikleri (idoller). Frig, Lidya, Hellenistik ve Roma dönemlerine ait olanlar ise; terrakotalar (pişmiş toprak kaplar), cam kaplar, şişeler, yağ kandilleri, altın takılar, lahitler, mezar stelleri, heykeller, sütun başlıkları, Akmonia mozaikleri. Bir de, 1507 yılında parşömen üzerine basılmış, Roma dönemi yollarını gösteren, 34X674 cm ölçüsünde, üç parçadan oluşan bir harita da sergileniyor.

İkinci katta; Lydia krallığında sosyal yaşam, üretim konu ve biçimleri özellikle dokuma üretimi canlandırılmış, ölü gömme teknikleri ve mezar odaları sergilenmiş. Ayrıca, Lidya sınırları içinde yer alan Uşak ilindeki tümülüslerde bulunan, Lidya altın sikkeleri için bir bölüm hazırlanmış. Burada sikkenin (para) tarihi, sikke basımı (darphane) anlatılıyor. İlk olarak, M.Ö. 7. yüzyılda, değeri Lidya devleti tarafından garanti edilen, altın ve gümüş alaşımı olan elektrondan, ön yüzünde kabartma bir aslan başı bulunan sikkeler basılmış. Daha sonra da altın ve gümüş ayrı ayrı kullanılarak sikke basımı devam etmiş. Bu katta, dönemin tarihinin anlatıldığı bir sinevizyon gösterisi de var.


Üçüncü kat; Karun (Kroisos) hazinelerine ayrılmış. Kroisos dönemine (M.Ö. 6 yy) ait 432 parçadan oluşan hazine, Uşak’ın 25 km. batısında yer alan Güre kasabası yakınlarındaki tümülüslerden, 1965-1968 yılları arasında, eski eser kaçakçıları tarafından çıkarılmış ve ABD’ye kaçırılmış. Uzun hukuk mücadelelerinden sonra, Türkiye’ye tamamı getirilerek Uşak müzesine yerleştirilmiş. Bunların arasında, pektoral olarak adlandırılan Kanatlı Güneş Kursu şeklinde tasarlanmış kolyeye hayran kaldım. Kanatlı güneş kursu tasarımının benzerleri, Hitit, Sümer ve Asur’da var. İsrail, Megiddo’daki kazılarda fildişi levhası üzerinde bile bulunmuş, kanatlı güneş kursu. Bu kanatlı güneş kursu, Zerdüştlerce de sembol olarak kullanılmış. Ama, Uşak’taki eşsiz güzellikte. Altın zemin üzerine beyaz, turkuaz, kahverengi ve kırmızı akik taşlarıyla kanat ve güneş kursu desenleri oluşturulmuş.

Hazinenin en önemli parçası, 14.3 gr. ağırlığında, altından yapılmış Kanatlı Denizatı broşu. İki kez çalınıp, yurtdışına götürülmüş. Şimdi, yuvasında, ziyaretçilerin beğenisine sunuluyor. Altın kolyeler, bileklikler, gümüş kaplar ve taslar da müzenin vitrinlerini süslüyor.

O dönemin koşullarında ve teknolojisiyle bu kadar güzel ve kusursuz takıları tasarlamak ve imal etmek, dokumalar üretmek, ekonomik yaşamı kurgulayıp değişim aracı parayı yaratmak, müthiş bir bilgi birikimi olduğunu gösterir. Bu nedenle, o dönemin uygarlıklarına ayrı bir gözle bakmak ve uygarlığın merkezine Anadolu’yu oturtmak gerekir. Uşak müzesi envanteriyle ve sergiledikleriyle, Anadolu’nun önemini göstermektedir.
Uşak müzesi ile ilgili fotoğraflarımın tamamına, aşağıdaki ”GÖRSELLER” bölümündeki bağlantı adresinden ulaşabilirsiniz.
Sevgili dostlar, bir başka yazıda buluşmak üzere hoşça kalın,



GÖRSELLER: https://photos.app.goo.gl/EDnT7K2GCmntEVq58
Teşekkürler. İzninizle maili paylaşacağım… Nur
BeğenLiked by 1 kişi
Paylaşabilirsiniz, ben teşekkür ederim,Nur Hanım…
BeğenBeğen
Roma döneminde yaşayıp üzüm yiyip şarap içip karar mekanizmasında yer almak isterdim.
BeğenLiked by 2 people