Anadolu’nun kent, kasaba ve köylerinde mutlaka bir yatıra rastlarız. Bu yatırlar; doğaüstü güçlere sahip, dilek ve isteklerinin yerine gelmesi için, insanlara yardım ettiğine inanılan bir ermişin yattığı mezarlardır. Bu ermişlerden bir afetin olmaması veya zararın telafi edilmesi, bir musibetin, bir hastalığın ortadan kalkması ve bir müşkülün halledilmesi istenir. Geliştirilen adet ve geleneklere göre adak adanır, iplik veya çaput bağlanır, mum yakılır. Ermişler; bu yapılan işlemlere bağlı olarak, talep sahiplerine yardımlarını esirgemezler. Bu konuda, her zaman yardıma hazırdırlar. Dilekler yerine geldiğinde de dilek sahipleri, bu kutsal kişiyi gönlünde ve kafasında büyütür ve bir mit, bir efsane oluşturur, ermişlerin haklarında. Çoğu, tasavvuf ehlidirler. Yunan edebiyatında yunan mitolojisi nasıl rol oynamışsa, Türk halk edebiyatında da bu mutasavvıflar büyük rol oynamışlardır. Merzifon’da türbesi bulunan Seyid Mehmet Piri Baba da bunlardan biridir.
Doğum ve ölüm tarihleri bilinmiyor, Piri Baba’nın. Merzifon’un 4-5 km. doğusunda Merzifonlu Karamustafa Paşa’nın da köyü olan Marınca (Narince) köyünde doğduğu rivayet edilse de Prof. Mehmet Fuat Köprülü, ”İlk Mutasavvıflar” adlı eserinde, Piri Baba’nın Horasan’dan Merzifon’a geldiğini, Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesinden şu sözleri aktararak bildiriyor. ”Horasan’dan terki türkân, Hoca Ahmet Yesevi izniyle Rum’e gelüp, Merzifon’un şimalinde şehre nazır mürtefi zeminde sakin olur. Gahice hamamlarda yatar, meczubi hûda bi arifi billah kimse idi”. Budapeşte’de türbesi bulunan Türklerin olduğu kadar, Macarların da çok sevdiği Gül Baba’nın da atasıdır, Seyit Mehmet Piri Baba.https://danyalasik.wordpress.com/2019/01/17/merzifonlu-gul-baba/
Hoca Ahmet Yesevi’nin batıya gönderdiği çok sayıda müridi vardı. Horasan er(en)leri olarak anılan bu müridler, Anadolu’nun Türkleşmesinde ve İslamlaşmasında önemli rol oynamışlardı. Evliya Çelebi; Hoca Ahmet Yesevi’nin bu müridlerini ziyareti kapsamında, Piri Baba’nın türbesini de ziyaret eder. Bu ziyaretini ”Piri müşarünileyhin bir çok menakibi vardır…………..Aziz hazretlerinin kubbe-i pür envarına girüp, bir Yasin-i şerif telavet ederek ruhaniyetlerinden istimdat eyledim……………Kabrinin dört çevresi musanna çırağu şamdan ve kanadil ile müzeyyendir……………..Fukaralarının izniyle, aziz sultanın keçe külah tacını tekbir ile postnişin (Memi dede can) başıma koydu. Cümle dervişan gülbank çeküp hayır düa ettiler. Asitanesi kârgir binadır……” şeklinde, Seyahatnamesinde anlatır.
Tek yazılı kaynak, Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesidir. Halk arasında anlatılan, başka rivayetler de vardır, Piri Baba hakkında. Batıni Dai’si Baba İshak’ın başlattığı Babai isyanının Amasya-Tokat yöresindeki bölümüne katılmış, Hacı Bektaşi Veli, Koyun Baba ve diğer Kalenderi dervişleriyle birlikte. Dönemin hükümdarı Aladdin Keykubat’tır. Selçuklu ordusu Baba İshak’ın müridlerini dağıtınca, Hacı Bektaşi Veli Sulucakarahüyük (Hacıbekaş ilçesi) köyüne, Koyun Baba Osmancık ve Piri Baba da Merzifon’a gelerek asker takibinden kurtulmuşlar. Bir diğer rivayet; Hacı Bektaşi Veli, Horasan’dan Karahüyük köyüne gelmiş ve tarikatının şeyhi ve mürşidi olarak öğretisini yaymaya ve mürit sayısını artırmaya başlamış. Hacı Bektaşi Veli’nin müritleri arasında yedi kişi Halife unvanıyla öne çıkarlar. Hacı Bektaşi Veli, bu yedi halifesini öğretiyi yaymak, tekke ve zaviye açmak üzere farklı bölgelerde görevlendirir. Merzifon’da Piri Baba ve Osmancık’ta Koyun Baba bu halifelerdendir. Ancak, Sivaslı Rüstem Raşit’in Silsilename adlı eserini inceleyen, Merzifon’da öğretmenlik de yapmış olan araştırmacı Vehbi Cem Aşkun, Hacı Bektaşi Veli’nin yedi halifesinin arasında Piri Baba ve Koyun Baba’nın adlarının bulunmadığını, 1947 tarihli Piribaba adlı çalışmasında belirtiyor.
Piri Baba ve kerametleriyle ile ilgili bir çok hikâye anlatılmaktadır, Merzifon’da. Bunlardan bazıları aşağıda verilmektedir.
Piri Baba, Eski Hamam’da külhana bitişik halvette gecelermiş. Çocukluğumda benim de gittiğim Eski Hamam’ın bu köşesi en sıcak bölümdü ve adı Piri Baba halveti idi.Şimdi metruk durumda olan Eski Hamam’da bazan külhana girer kaybolur, sonra hamamın başka bir köşesinde ortaya çıkarmış.
Bir gün Eski Hamam’da otururken, hamama terleme demiş. Hani hamamın içindeki buhar, kubbenin soğuk yüzeyine ulaşır, yoğuşur ve yağmur damlaları gibi yağar yani terler ya. Hamam, o günden sonra bir daha terlememiş.
Piri Baba’nın kundura imalatçısı ve tamircisi olduğu da söylenmektedir. Bir gün arkadaşı (kimine göre kardeşi), Osmancık İlçesinden Koyun Baba, elinde bir torba süt ile Pîrî Baba’yı ziyarete gelir. Koyun Baba elindeki süt torbasını dükkânın kapısındaki çiviye asar. Bu sırada, Pîrî Baba bir kadının ayak ölçüsünü almaktadır. Koyun Baba kadının çıplak ayağını gördüğünde, kapıda asılı torbadan süt damlamaya başlar. Bunu farkeden Pîrî Baba, Koyun Baba’yı uyarır. Koyun Baba’nın kendine gelmesiyle de sütün damlaması durur. Kadın gittikten sonra Pîrî Baba, ”marifet; dağda bayırda insanlardan uzak olarak değil, şehir hayatı içinde iken gönlünü muhafaza edebilmektir” der.
Piri Baba ziyaretçileri arasında bekâr olup, evlenme dileği bulunanlar türbenin iç duvarına, kenarları oyalı, çeşitli renk ve desende yazma, yemeni, tülbent ve mendilleri üzerilerine isimlerini yazarak asıyorlardı. Türbenin bakımı sonrası bunlar kaldırıldı. Buna benzer bir durumu, Avrupa’da sevgililerin köprü korkuluklarına astıkları kilitlerde görüyoruz.
Diğer bir ziyaretçi grubu, çocuk sahibi olmak isteyen kadınlar. Bunlar, türbenin içinde sandukanın etrafında saat yönünün tersine dönerler ve sandukanın her bir köşesini ve baş kısmını öperlerdi. Üç tur attıktan sonra da sandukanın ayak tarafında, örtünün altında bir el kadarlık alandaki topraktan bir tutam ağızda ıslatılır, bir kısmı alına sürülür bir kısmı da yutulurdu. Bu toprağın yerel ağızdaki adı cöfer ya da cüferdi, cevherin bozulmuş şekli. Bu toprağın yutulması, ermişle bütünleşmek anlamına geliyor.
Babamın anlattığına göre, Türbe kubbesinin Buğra sokak tarafına bakan yamacında kubbeyi örten kurşun kaplamanın arasından bir ağaç dalı yükseliyormuş. Kökü, kubbe ya da duvar içindeydi herhalde. Baharda bu dal yeşillenip yaprakla donanırsa, o yıl tarımsal anlamda, çok iyi geçermiş. Bunu, Piri Baba’nın bir kerameti olarak görüyorlarmış.
Türbenin sahanlığına, merdivenlerle çıkıldıktan sonra ayakkabılar çıkarılır. Türbenin giriş kapısını solunda taştan örülü yüksekçe bir yer var. Çocukluğumda bunun üzerinde ahşaptan bir sandık vardı. Bunun içine yatırırlar ve bir süpürge ile süpürürlerdi. Süpürme, çocuklardan kötü huyların negatif enerjinin uzaklaştırılması anlamına geliyor. Ayrıca, buradaki geyik boynuzlarını omuz, sırt ve kollarımıza bastırarak, biz çocukları ağsun ya da afsunlarlardı. Yani, efsunlayarak biz çocuklara pozitif enerji katarlardı. Herhalde, Anadolu’da diğer yatırlarda da yapılan ve Şamanizm’den kalan uygulamalardı. Bugün de bu gelenek devam ediyor.
Merdivenle çıkılan bölüm, bir teras olarak düzenlenmiş. Çocukluğumda bu terasın önünde bir sundurma vardı. Burada mezarların önünde yerde, dilek mumlarının yakıldığı küçük bir havuz vardı. Bu havuzdaki küçük taşlar, dilek dilenerek duvara yapıştırılmaya çalışılırdı. Taş, duvarda durabiliyorsa dileğin gerçekleşeceğine inanılırdı. Sundurma buradan kaldırıldı, ama taş yapıştırma ve dilek tutma adeti devam ediyor. Dilek mumu türbenin yan tarafına alınmış. Buranın yan tarafına da evimin önündeki Laleli Çeşmeyi taşıdık.
15. yüzyılda yapıldığı tahmin edilen Pîrî Baba Türbesi, kare mekânlı, tek kubbeli ve iki katlı bir binadır. Moloz taş, tuğla ve horasan harcı kullanılarak inşa edilmiş. Alt katı cenazenin ve üst kat da sandukanın bulunduğu yerler. Türbe, sekizgen bir kasnak üzerinde kurşun kaplı bir kubbeyle örtülü. Güney cephesinde üç fil ayağı üzerine oturtulmuş bir çatı altında, güney ve batı cepheleri açık bir teras (sahanlık) bulunmaktadır. Güney cephe alınlığında, sırlı tuğla ve turkuaz renginde altıgen çini süslemeler (büyük kısmı dökülmüş) görülmektedir. Güney cephesinde, batı kenara yakın kemerli kapıdan türbenin içine giriliyor. Ahşap kapı; üzeri geometrik desenle bezenmiş ve yeşil renge boyanmış. İçeride, ortada üzerinde işli bir örtü kaplı olağandan büyük bir sanduka bulunuyor. İç mekânda duvarlar, kök boya ile yapılmış çerçeveye alınmış, vazo içinde çiçek desenleriyle süslenmiş. Sandukanın baş tarafına gelen duvarda yine kök boya kullanılarak yapılmış karşılıklı birbirine bakan iki teber (derviş baltası), bunlara asılı iki zülfikâr, ortada asılı keşkül (derviş yemek kabı) ve yine sağlı sollu asılı iki tespih resmi bulunuyor. Bütün bunlar, Bektaşiliğin sembollerinden. Kubbe altı da çiçek motifleri ağırlıklı olarak süslenmiş. Türbenin batısı; ağaçların olduğu, ziyaretçilerin nefes alabileceği bir bahçe olarak düzenlenmiş.
Türbenin batısında bahçeden merdivenlerle inildiğinde Piri Baba Vakfına ait, orijinali 1201 tarihli ama 1957 yılında Dedem Hacı Sabri Âşık tarafından yeniden yaptırılan ve 1958 yılında hizmete açılan Piri Baba Camiine inilmektedir. Cami inşaatının olduğu yılın yazında her günüm türbe içinde geçmişti.
Merzifon’un önemli simgelerinden bir bektaşi dervişi ve mutasavvıfı olan Seyit Mehmet Piri Baba türbesi, gerek Merzifon içinden ve gerekse Merzifon dışından gelenler tarafından ziyaret edilmekte, adaklar anılmakta ve saygı sunulmaktadır. Halkın manevi hayatında önemli bir yer tutuyor, Piri Baba.
Fotoğraflarım aşağıdaki ”Görseller” bölümünde bulunmaktadır. Yeni bir yazımda buluşmak üzere, hoşçakalın.
Danyal bizim sanat tarihi kültürümüzü arrtırdığın, ayrıca Anadolu Erenlerini aktarman takdiri_ şayan teşekkürler değerli arkadaşım
BeğenLiked by 1 kişi
Mustafa’cığım.,karantina günlerinde, elimde birikmiş konuları yazmaya devam ediyorum.Güzel yorumuna teşekkürler.Selam ve sevgilerimi sunuyorum…
BeğenBeğen