Marakeş; kızılşehir, egzotik, gizemli ve keşmekeş. Marakeş’in ortasında bulunan en eski bölgesinden, Medina’dan söz ediyorum. Bir kadın, bir sevgili. Önce içine girmeye çekiniyor, insan. Ürkütücü. Sonra, damarlarına daldım, Marakeş’in. En uç hücrelerine ulaşmak için. Dar sokaklar, üst üste evler. Kemerli yapılar arasında çivit mavisinin ve toprak kırmızısının iç içe geçtiği, zıt renklerin kenti. Gök mavi, evler kırmızı. İçine girdikçe kapılıyorsunuz o gizeme. Geçmişin izlerini yakaladıkça Marakeş’in dar sokaklarında, bir hayal aleminde yaşamaya başladım. Filmlerden kareler canlanmaya başladı gözümde. Bir tülün arkasından seyreder gibiyim. Kâh Bağdat Hırsızı, kâh Sinbad, kâh Ali Baba Kırk Haramiler.
Atlas Dağlarının hemen eteğinde büyük bir düzlük üzerine, bir Berberi aşireti olan Almoveridlerin lideri Ebu Bekir tarafından 11. yüzyılda kurulmuş. Fas’ın ilk başkenti. Berberi dilinde ”Tanrının Ülkesi” anlamına geliyor, Marakeş. Diğer taraftan, demir oksitce zengin kırmızı renkte kum taşı kullanılarak yapılmış bir duvarla çevrili. Duvar, üflesen yıkılacak gibi. Yine de güven veriyor, Marakeş adlı kadın. Kırmızı evlerden oluşmuş, kırmızı şehir. Kırmızı anlamına gelen El Hamra (Al-Hambra), bir diğer adı. Sur üzerinde bulunan 19 adet kapıdan, kentin Medina bölgesine (eski şehir) giriliyor. Kapılar, kemerli. Marakeş, surun dışına da yayılmış. Burada, Fransızların etkisi görülüyor, geniş ve uzun bulvarlar.
Marakeş’in ortasında kocaman bir meydan ve bu meydandan dört bir tarafa ışınsal olarak çıkan dar sokaklar, Marakeş’in kalbinin attığı yer. Gece gündüz kalabalık ve hareketli. Meydanın adı Jemaa El-Fna. Türkçeye Kıyamet meydanı olarak çevirmişler, ama, aslında fenle, sanatla uğraşanların meydanı demek. Belki de bu mahşeri kalabalık nedeniyle kıyamet meydanı denilmiş. Meydanda zaman, 80-100 yüzyıl önce durmuş gibi, 600 yıl öncesi gibi olduğu da söyleniyor ve bir curcuna yaşanıyor, burada. Her milletten insana rastlıyorsunuz.
Yerel müzisyenler, hint kınası ile ele, yüze ve ayağa desen çizenler, orta oyunu tarzı tuluat yapanlar, yılan oynatanlar, maymun oynatanlar, fotoğraf çektirmek için yerel kıyafetle dolaşan sakalar, salyangoz haşlaması satanlar, et, sebze ve kuskusdan oluşan tajin (güveç) satıcıları, yerel kıyafet satıcıları, tarçın, kimyon, safran, karabiber, kakule vs. satan baharatçılar, argan yağı ve mamulleri satıcıları, başlıklarındaki ucu püsküllü kuyrukları sürekli çevirerek ilgi çekmeye çalışan başlık satıcıları ve bunları izleyen kocaman bir kalabalık. Yemek kokuları davul, tef seslerine, yılan oynatanların zurnalarından çıkardıkları sesler tuluatçıların seslerine karışıyor. Koutoubia camiinden meydana giden ve Club Mediterrane’nin önünden geçen geniş yolda, çoğunluğu Senegallilerden oluşan ve sakız gibi yapışan bir satıcı ordusu var. Bunların arasından bir şey almadan, başarılı bir şekilde geçebildim. Fayton turunun son durağı da burada ve atların ağır idrar kokusu da ayrı bir hava katıyor (!).
Kenti keşif amacıyla, Jemaa El-Fna meydanına güney yönünde bağlanan bir sokağa bir grup arkadaşla birlikte rastgele girdik. Tabelasında Riad Zitoun Kdim sokağı yazıyordu. Diğer sokaklar gibi dar ve buradaki küçük dükkanlarda halı, kilim, kumaş, kıyafet, baharat, hediyelik ve hatıra eşyalar satılıyor. Sokağın ortalarında, büyük kapısı ve çevresindeki mozaik süslemeleriyle dikkat çeken bir bina ile karşılaştım. Dar Es Salam restoran. Birkaç merdivenle inilen giriş holü, karşı duvarda bir çeşme ile sonlanıyor. Sağdaki kapıdan restoran bölümüne giriliyor. Kısa bir koridorun sonunda sola dönülüyor. Uzun bir koridor geçildikten sonra iç içe geçmiş üç mahfel. Orta bölümü çatıdan ışık alacak şekilde düzenlenmiş. Her tarafı geometrik ve oryantal desenli mozaiklerle süslenmiş. İlk mahfelde, başımı kaldırdığımda, çerçevelenmiş büyük bir fotoğrafla karşılaşıyorum. Doris Day ve James Stewart’ın 1956 yılında rol aldıkları Alfred Hitchcock filmi olan ”Çok Şey Bilen Adam – The Man Who Knew Too Much ” da yemek yedikleri restoran. https://youtu.be/jWllR4PZyKE Benim için büyük sürpriz. Daha önce soruşturduğumda, bu mekânın nerede olduğuna dair bir bilgi alamamıştım. Bugün ki Marakeş’i 1956 yılındaki bu filmde de görebilirsiniz. Değişen fazla bir şey yok.
Marakeş, Berberilerin en büyük kenti. Burada zaman durmuş. Kurulduğu tarihteki ortaçağ görünümü, Medina’da başarılı bir şekilde korunuyor. Dünya mirası.
Kent duvarı (sur) dışı, modern Marakeş. Geniş bulvarlarıyla iç rahatlatıcı bir görünümü var. Geniş bulvarlar arasında, çoğunlukla bahçe içinde, beş katlı yine kırmızı binalardan oluşuyor. Kent çeperinde kat sayısı ikiye kadar iniyor. Binalarda toprak kırmızısından başka renk kullanımı yasak. Palmiye, bahçelerde ve kentin yeşil alanlarında yaygın ağaç türü. Diğer bir yaygın bitki türü ise, çeşitli renklerdeki begonviller. Medina bölgesinden farklı bir görüntü. Bu da Marakeş’in içerdiği bir başka zıtlık. Fas’ta genel kural: bina yükseklikleri minare boyunu geçemez. Marakeş’te bina yüksekliğini belirleyen, Koutoubia camiinin minaresi.
Marakeş’de görülmesi gereken yerler arasında; Majorelle Bahçesi, Koutoubia camii, Menara Bahçesi, Bahia Sarayı, Chez Ali de var.
Majorelle bahçesi; Ressam Jacques Majorelle’in kurduğu, Yves Saint Laurent’in geliştirdiği bahçede 135 türden 3000 den fazla bitki bulunuyor. https://danyalasik.wordpress.com/2019/10/30/majorelle-bahcesi-jardin-majorelle/
Koutoubia camii; Almohadlar döneminde inşa edilmiş. Marakeş’in en büyük camisi ve 77 m. lik köşeli minaresi ile her yerden farkediliyor. Caminin yan yana iki yeri var. Temelleri duran ilk yeri, kıble yönü tutturulamadığı için değiştirildi ve hemen yanı başına şimdiki cami yapıldı gibi, akıl dışı bir açıklama var ama gerçek, belli değil. Caminin yanı başında da Ben Yusuf medresesi bulunuyor.
Menara bahçesi; Almohad ailesi döneminde, 1866 yılında, kent parkı olarak düzenlenmiş bir zeytin bahçesi. İçinde sulama amaçlı devasa bir havuz bulunuyor.
Bahia sarayı; Büyük vezir Ahmet Bin Musa tarafından, 19. yüzyılın başlarında Faslı mimar El Mekki’ye yaptırılmış. Süslemelerde mermer ve Fas’ın geleneksel seramik mozaikleri kullanılmış. https://danyalasik.wordpress.com/2019/11/14/bahia-sarayi/
Chez Ali; Marakeş gecelerinin önemli bir gösterisi. Marakeş’in 13 km. kuzeyinde 11 ha. lık bir alanda kurulu. Otoparka dizilmiş atlıların arasından geçerek giriş bölümüne yöneliniyor. Kapı, Arap mimarisinde ve etkileyici. Girilen avlunun çevresi müze olarak düzenlenmiş. Karşılama burada yapılıyor. Merdivenlerle çıkılan ana bölümün ortasında bir futbol sahası büyüklüğünde gösteri alanı yer alıyor. Çevresi tribün olarak düzenlenmiş. Bunun da çevresinde yemek salonu olarak kullanılan çadırlar var. Çadırların önünde çeşitli yörelere ait kıyafetler içinde folklor ekipleri sıralanmış. Yemek sonrası, gösteri alanında gösteri başlıyor. Atlıların solo gösterileri sonrası, toplu ve tek sıra halinde dört nala kalkıp, aniden durarak tek atımlık (kurusıkı) tüfeklerini ateşlemeleri gösterinin en etkileyici bölümü. Dansöz ve uçan halı mizanseni de gösterinin bir parçası. Program, havai fişek gösterisiyle sonlanıyor.
Marakeş hakkında söylenecek çok söz var, ama bu yazılanlar bile sizlere bir fikir verebilir. Umarım, bir kez daha gidip, göremediklerimi görme ve yazma fırsatım olur. Ben, Marakeş adlı bu kadını sevdim. Son olarak, büyülü Marakeş’i anlatan müzikle noktalıyorum. https://youtu.be/BzHwgEl2bTA
Fotoğraflarım, aşağıda ”Görseller” bölümünde yer almaktadır. Keyifle, dostlar…
GÖRSELLER:https://photos.app.goo.gl/KUPDMZD3gMrWHj289
Yazinızı okurken kendimi tekrar fasta gezerken buldum. Harika bir yazı olmuş tebrik ederim.
BeğenLiked by 2 people
Ben de çok etkilendim Marakeş’ten. Yazınızı da büyük bir keyifle okuyarak o büyüleyici kadını yeniden yaşadım.. Keşke paylaştığınız parçayı da en başta açıp onun eşliğinde okusaymışım.. Harika! Teşekkürler.
BeğenLiked by 1 kişi
Danyal Bey, sayenizde Fas’a gitmiş kadar olduk. Size bundan sonraki yazı çalışmalarınızda ve diğer çalışmalarınızda başarılar dilerim…
BeğenLiked by 1 kişi