MİNOSLULAR VE KNOSSOS

Ege adaları gezimde,  Girit adasının  Kandiye limanına demir atmıştı gemimiz, Ağustos 2014 de. Programımızda, maalesef, Minosluların Knossos sarayı yoktu. Yunanistan ana kara gezimde ise, Mora yarımadasında Mikenlerin başkentini ve müzesini görmüştüm. İlkokul 4. sınıftaki Tarih (İlkçağ) dersinden, Mikenlilerle Minosluların rekabeti aklımda kalmıştı. Knossos sarayını ve Minos ülkesini,  bu  aklımda kalanlarla gezdim.

Knossos sarayına geçmeden önce, biraz Minos uygarlığından söz etmek gerektiğini düşünüyorum. Merkezi Girit adası olan bu uygarlık; Güneydoğu Yunanistan, adalar ve Güneybatı Türkiye’yi kapsayacak şekilde geniş bir coğrafyada egemen olmuş. Akdeniz’de zeytinyağı ve kereste (selvi ağacı) ticaretini ellerinde tutmuşlar. Minosluların kullandıkları yazı, henüz çözülemediğinden, bilgiler de sınırlı. Örneğin, denizden 6 km. içeride olan Knossos sarayının olduğu bölgeden, selvi ağaçlarının kıyıya nasıl ulaştırıldığı bilinmiyor. Bununla ilgili bir yapı ve iz de yok. Minosluların M.Ö. 1450 yılında tarih sahnesinden çekilme nedenleri de belli değil. Ardılı Mikenlerin, çöküşe katkıları kesin. Mikenler; Argos’un yaptığı kürek ve yelkenin birlikte kullanıldığı teknelere sahip olduktan sonra, Akdeniz’de ticareti ve Minos topraklarını ele geçirmişler.

Minosluların tarihi, M.Ö. 3300 yıllarına kadar gidiyor. Knossos sarayı olarak adlandırılan yer, Minos uygarlığının simgesi. İlk kazı, Minos A. Kalokairinos tarafından 1878 yılında yapılmış. İngiliz uyruklu Arthur Evans, bu bölgeyi 1897 yılında satın almış. Yaptığı kazılarda Bronz çağının uygarlığını ortaya çıkarmış ve adına efsanevi kral Minos’un adını vererek, Minos uygarlığı demiş. 1935 yıllarına kadar kazılar devam ederken, restorasyon çalışmaları da yapmış. Orijinalinde duvar içinde, güçlendirmek amacıyla ağaç malzemeler kullanılmışken, restorasyonda beton kullanılmış. Günümüzde, bu beton uygulamaların üzerileri işlenerek, ağaç malzeme görünümü kazandırılmış. Daha sonra da Arthur Evans, sahibi olduğu Knossos sarayının olduğu bölgeyi Yunan hükümetine hediye etmiş. Kazılarla ilgili yazılarda, Knossos’dan saray olarak söz edilmesine karşın, burası bir kent. Evler, odalar 2-3-4 kat ve iç içe. Çok karmaşık bir yapı var. Bu nedenle de labirent gibi. Labirent sözcüğü de buradan çıkmış. Knossos’da bulunan çift ağızlı baltaya Lydia dilinde Labrys deniliyor. Labrys, yani çift ağızlı balta Zeus’u betimleyen bir sembol. Anadolu’da, Zeus adına yapılmış tapınaklarda (Euromos ve Aizanoi tapınakları gibi) bu semboller görülüyor.

Bir de mitolojik öyküleri var, Knossos’un. Zeus, Fenike’de deniz kenarında çiçek toplayan kralın kızı Europa’ya aşık olur. Europa’ya yaklaşabilmek için, kendini boğaya dönüştürür. Kıza yaklaşan  boğa, bir boynuz darbesiyle Europa’yı sırtına alır ve denize dalar. Onu Girit’e getirir. Europa’nın Zeus’dan üç oğlu olur. Bunlardan biri Minos’tur. Europa, Girit kralı Asterios’la evlenir. Kralın ölümünden sonra, babası Zeus’un talimatlarına göre, Girit tahtını yönetir. Giritli mimar ve heykeltraş Daidalos’a, Knossos’u inşa ettirir, Kral Minos. Alt bölümü karmaşık  dehlizlerden oluşan bir labirenttir Knossos. Minos, Poseidon’a kurban edilmek üzere, Poseidon’dan boğa ister. Verilen beyaz boğanın güzelliği karşısında, kıyamaz ve başka bir boğayı kurban eder. Poseidon, Minos’a kızar ve beyaz boğayı delirtir. Herkül, boğayı yakalar ve Maraton ovasına götürüp bırakır. Minos’un oğlu Androges, Kral Aegeus’un sarayında konuktur bu sırada. Kral Aegeus, Androges’i boğayı öldürmeye gönderir. Ancak, boğa Androges’i öldürür. Bu arada, Poseidon’un Minos’a olan kızgınlığı daha geçmemiştir. Minos’un karısı Pasiphae’nin içine, Girit’e hediye edilen boğa ile sevişmek arzusu düşürür. Buna çare olarak, Daidalos’un yaptığı boğa maketinin içine giren Kraliçe Pasiphae’nin arzusu gerçekleşir ve bu olaydan boğa başlı, insan vücutlu, insanla beslenen bir canavar ortaya çıkar, Minotauros. Kral Minos, zaptedilemeyen bu canavarı, kahinlerin önermesiyle, Knossos sarayının altındaki labirente koyar. Minos, oğlu Androges’in öcünü almak için Aegeus’a saldırır, yener ve Atina’yı ağır bir vergiye bağlar. Buna göre; Aegeus,her yıl yedi genç kız ve yedi genç erkeği Minotauros’a yem olmak üzere Girit’e gönderecektir. Atina’lı gençler, her yıl ölüme gidiyorlardı. Aegeus’un oğlu Theseus; bu ölümlere son vermek için yedi gençten biri olarak, Minotauros’u öldürmek amacıyla Girit’e gider. Minos’un kızı Ariadne, Theseus’u görür görmez aşık olur. Ariadne, Theseus’a labirentte yolunu kolay bulması için bir yün yumağı verir. Theseus labirentte Minotauros’un bulunduğu yere giderken yumağı çözer. Minotauros’u öldürdükten sonra, yumağı tekrar sararak labirentten çıkar. Atina’ya dönerken, babasına söz verdiği, Minotaurs’un öldürüldüğünün işareti olan beyaz yelkeni çekmeyi unutur. Kral Aegeus, siyah yelkeni görünce oğlunun Minotauros tarafından öldürüldüğü düşüncesiyle, kendini denize atar. O günden beri  Aegeus’un adıyla anılır, Ege denizi. Kral Minos, eşi Pasiphae ile ilgili olayları öğrenince Daidalos ve oğlu İkarus’u bir kuleye kapattırır. Daidalos ve oğlu kuş teleklerinden yaptıkları kanatları balmumu ile gövdelerine yapıştırırlar ve uçarak Girit’ten ayrılırlar. İkarus, güneşe çok yaklaştığı için balmumu erir, kanatları ayrılır ve Sisam (Samos) adasının batısında bulunan İkaria denizine düşer. Baba Daidalos ise uçarak, Napoli yakınlarındaki Cumae kentine gider ve kanatlarını Apollon’a hediye eder. Burada bir tapınak yapar ve kapı alınlığına Kral Minos ve ailesinin öyküsünü yazar. Bütün bunları, Homeros, şiirsel bir dille anlatır İlyada’sında.

Knossos’un batı kapısından girdik. Bu bölge, batı kanadı olarak adlandırılıyor. Girişte dairesel büyük çukurlar var (kouloures). Buğday ve benzeri maddelerin depolandığı yerler olduğu ifade edildi. Benzerlerini, Mora yarımadasında Agamemnon’un Miken kentinde görmüştüm. Üstleri kubbe ile kaplı olduğu için, arı kovanı (bee hive) olarak adlandırılmıştı ve mezar yerleriydi. Kentin ortasında 50X25 m. ölçülerinde kuzey-güney yönünde uzanan dikdörtgen bir avlu bulunuyor. Bu avluya açılan dar sokaklar, üst ve alt katlarla bağlantı sağlayan dar merdivenler var. Merkezde, hemen büyük avlunun doğusunda, kral ve kraliçenin megaronları (odaları) yer alıyor. Kral odasının üç tarafı açık. Bu odaların yaşam alanı olmadığı, törenlerde kullanıldığı düşünülüyor. Bir çeşit taht odası.

Megaronlar, Miken kentinde de var. Bunlar Dor tapınaklarının öncülerine benziyor. Büyük avlunun hemen batısında Piano Nobile olarak adlandırılan, diğer binalara göre daha büyük bir tapınak binası yer alıyor. Bu binanın girişinde, batı propylaea bulunuyor. Batı kapısının hemen bitişiğinde, topoğrafyaya uyumlu ve kazılarak oluşturulmuş, 500 kişilik bir tiyatro alanı var. Arthur Evans, böyle yorumlamış. Ben ise, tiyatro olarak kullanımın yanı sıra batı kapısının önünde olması nedeniyle, saraya giden yol üzerindeki merdiven basamakları olduğunu düşünüyorum. Kuzeydoğu bölgesi oldukça yıpranmış. Burada terrakota (küp,vazo) kaplar üretiliyormuş. Kent içinde, pişmiş topraktan yapılmış erkek ve dişi ağızlara sahip künklerden (su boruları) oluşan bir su sistemi var. Bir diğer önemli husus da, binalardaki havalandırma sistemi. Bacalarla, hava sirkülasyonu sağlanarak, daha serin bir ortam elde ediliyor. Bu havalandırma sisteminin benzeri Kapadokya’daki yeraltı şehirlerinde de var.

Minos, boğa kültü  temelli. Bu, Knossos sarayı duvar fresklerinde, Kandiye’deki müzede sergilenen metal, terrakota kaplardaki figür ve resimlerde, spor oyunlarında açıkça görülüyor. Özellikle boğanın üzerinden sıçrayarak atlayan sporcuları gösteren freskler (Toreador freski). Yukarıdaki mitolojik öykülerde de Girit boğası, Minotauros, boğa ile çiftleşme anlatılıyor. Duvarlardaki fresklerde, Minos kadınları ve erkekleri birbirine benziyor. Saçlar uzun ve kıvırcığa yakın dalgalı, erkekler traşlı ve koyu tenli, kadınlar açık tenli olarak resmedilmiş. Knossos kentinde 75 ha. lık alan üzeride 12.000 kişinin yaşadığı tahmin edilmektedir.

Minoslular arkaik dönemin, Ege’deki bilinen ilk uygarlığı. Mitoslar içermesine rağmen, Girit’te Knossos sarayı ve çevresindeki yerleşim yerinde bulunan antik eserler, mimari ve mühendislik yapıları, freskler ve bununla ilgili boya ve kimya, terrakotalar, üretilen ürünlerin deniz yoluyla uzaklara taşınması, Minosluların nasıl bir uygarlık düzeyine eriştiklerini göstermektedir. Girit adasında; Knossos bölgesinin dışında, Minoslulara ait Amnisos, Mallia ve Gournia adlı kentler de bilinmektedir.

Knossos sarayı ve çevresi ile ilgili fotoğraflarım, aşağıda ”Görseller” bölümünde yer almaktadır. Çocukluğumda, Tarih kitaplarında fotoğraflarını gördüğüm Knossos’u bir Minoslu duygusuyla gezmekten mutluyum. Hoşçakalın sevgili dostlar.

GÖRSELLER:https://photos.app.goo.gl/jUActKn1p97vAGcK6

6 comments

  1. Bu yazı ✍️ nızı da okudum. Gerçekten faydalı bir yazı ✍️. Fotoğraflar da güzel. 👍 Size bundan sonraki yazı ✍️ çalışmalarında başarılar dilerim.

    Liked by 1 kişi

Tahsin Deniz ARPACI için bir cevap yazın Cevabı iptal et