PETRA-NEBATİLERİN (NABATAEANS) BAŞKENTİ,ÜRDÜN

Otuz milyon yıl kadar önce, Dünya üzerindeki kıta hareketlerine bağlı şekillenmelerle ilişkili olarak, Türkiye’nin güneyindeki kabuk yırtılmaya başlamış. Bu yırtılma; Ürdün (ırmağı) vadisi, Ölü Deniz (Dead Sea, Lut gölü), Wadi Araba(h), Akabe körfezi, Kızıldeniz ‘in oluşmasıyla Afrika’nın doğusunda bulunan Madagaskar adasına kadar devam etmiş.

Petra; bu yırtık içinde, kum taşlarından oluşan bölgede, Akabe körfezi ile Ölü Deniz (Dead Sea ya da Lut gölü) arasında, ortada bir yerde. Dünya harikalarından. Ürdün’ün en fazla turist çeken bölgelerinden biri. Nebatiler (Nabataeans) tarafından, tamamen kayaların içine oyularak yapılmış bir şehir görünümünde. Bu bölgede Neolitik dönemden beri, yaşam var. İlk halk, Edomlar (Edomites). Daha sonra sırasıyla Nebatiler (Nabataeans), Romalılar, Bizanslılar ve Haçlılar buradan geçmişler.

Hz. Musa; kardeşi Harun ve kavmiyle birlikte, Mısır’dan ayrılıp, Kızıldeniz’i ve Sina yarımadasını (çölünü) geçtikten sonra Edom diyarının kenarında Hor dağına konarlar ve Rabbin emri üzerine Hz. Harun, Hor dağına çıkar ve Mısır’dan çıkışın 40. yılında ölür. (Sayılar 33:37 ve 33:38). Eski Ahit (Tevrat), Çıkış (Exodus) 17:6 da; susuzluk çeken kavmini suya kavuşturmak için, Hz. Musa’nın elindeki asayla kayaya vurduğu yerden su çıkardığı anlatılır. Burada anlatılan kaynak suyun,  Petra kasabasının içindeki kaynak olduğuna inanılmaktadır. (Eski Ahit’teki bu olayın, çok daha önce Sina yarımadasında olduğunu düşünüyorum). Bu suyu tattım, ama tadı bana pek öyle iyi gibi, gelmedi.

Edomlular; Hz. Yakup’un kardeşi Esav’ın soyundan gelenler olup Wadi Araba(h), Wadi el-Hasa ve Wadi Rum’dan oluşan bu bölgede yaşamışlar.

Nebatiler; genel de Fırat ırmağından Kızıldeniz’e  kadar olan bölgede, daha çok Lut gölü çevresinde yaşamış, çobanlık, kervancılık ve ticaret yapan, ama aynı zamanda Kızıldeniz’de korsanlık yapan ve çevresinde bulunan diğer kabileleri de yağmalayan bir  Arap kavimi. Uzakdoğudan gelen malları Doğu Akdeniz limanlarına ulaştıran ticaret yollarının kontrolü ve özellikle baharat, tütsü, mürr ağacı, tarçın ve Ölü Deniz’den elde edilen bitüm ticareti onları zengin hale getirmiş ve M.Ö. 400 yıllarında, elde ettikleri gelirlerle, kum taşlarından oluşan bölgede muhteşem bir kent inşa etmişler. Nebatilerin başkenti, PETRA. Bir başka iddia da buranın kent değil, mezarlık (Nekropolis)  olduğu yönünde. Bu iddiaları destekleyen yapılar ve anıt mezarlar da var.

Nebatilerin, bu bölgeye ne zaman geldikleri bilinmiyor. Ticaret amacıyla, Arap yarımadasından gelen göçebe Nebatiler, Edomlularla evlilik yoluyla bağlar kurmuşlar ve M.Ö. 600 lerin başlarında Edom bölgesinin dağlık bölgelerine yerleşmeye başlamışlar.

Bugün yaygın kullanılan adı, Petra. Kelime anlamı, taş. Araplar al-Batra diyorlar. Bölge arazisinin kum taşından oluşması nedeniyle bu ad verilmiş. İkinci adı Pembe-Kırmızı şehir. Bölgenin kum taşları, yoğun demir içeriyor. Vadi ve kanyonlardan akan sular, duvarları çizmiş, aşındırmış ve ağırlıklı olarak demirden kaynaklanan pembe ve kırmızı rengi ortaya çıkarmış. Bu nedenle de, Pembe-Kırmızı şehir denilmiş. Yerel halk bilse de, Dünya, 1812 yılında, İsviçreli gezgin ve kaşif Johann Ludwig Burckhardt’ın çalışmalarıyla, kayıp kent Petra’yı tanımış.

Kaldığım Petra Moon oteli, Petra kentinin giriş kapısına 150 m.uzaklıkta. Yürüyerek giriş kapısına ulaştım. Giriş ücreti 70 ABD doları. Dünyada en pahalı giriş ücreti olan antik kent. Girişte; hatıra eşyası satan dükkanlar, kitapçılar ve Petra müzesi bulunuyor.  Dönüşte müzeyi gezme fırsatım olmadı, maalesef. Duvarlarda büyük boy Petra kenti planları önünde rehberler gruplarını bilgilendiriyorlardı.

Turnikeden geçtikten sonra yol bizi, Petra’nın ana caddesi olan As Sig’e götürüyor. Yolun başlangıcında, sağ tarafta at ve araba istasyonu var. Yürümek istemeyenlerin tercihi. Buradan Qasr al-Bint’e kadar 8 km.lik oldukça düz sayılabilecek bir yol kanyon içinden geçiyor. Sonraki yol Ad-Deir Manastır’a kadar olan bölüm, 2.5 km. tırmanış içeren zor bir bölüm. 220 m. yükseğe çıkılıyor.

Yol üzerinde, sağ tarafta ilk karşılaşılan anıt üç adet kübik yapı. Cin (Djinn) blokları. Öyle anlaşılıyor ki cinler, Arap kültüründe çok eski yıllardan beri var. Petra’da toplam 26 adet cin bloğu bulunuyormuş. Bu üç cin bloğunun karşısında, vadi yamacında Dikilitaş mezar (Obelisk tomb) yer alıyor. Bir nişin üzerinde dört piramidal obelisk. M.S. 1. yüzyılda Nebatiler tarafından kazınmış.

İleride kanyona giriş var. Girişin sağında bulunan Wadi al-Muthlim üzerinde baraj ve su tüneli göze çarpıyor. Kanyon girişinde sağ ve sol duvarlara karşılıklı bezemeler var.  Kanyon bizi Hazine (Al-Khazneh) binasına götürüyor. 3-4 m. genişliğinde, 1,5 km. uzunluğunda olan kanyonun duvar yüksekliği, 200 m. ye kadar çıkabiliyor. Ana kanyona yandan bağlı küçük kanyonlar üzerine, duvarlar yapılarak su baskınları önlenmeye çalışılmış.

Kanyon içinde, sağ ve sol duvarlarda, içi seramik kaplı su kanalları ile kent içinde su dağıtımı yapılmış. Kanyonu oluşturan kum taşı duvarlar; üst kotlarda olan yağışların zaman zaman yarattığı su akıntıları ile çizilmiş ve duvarların yüzeylerinde pembe, sarı, kırmızı, leylak ve bakır renkli hareler ve ilginç desenler oluşmuş.

Kanyon içindeki en önemli yapı ”İki tanrılı” kübik blog. Dorik frizle çerçevelenmiş, iç kısmına iki figür yerleştirilmiş. Soldaki figür, iki kare göz ve bir şerit burundan oluşuyor. Diğeri oldukça yıpranmış. İki ifade var, bu iki tanrı figürü için. Biri, soldaki figürün tanrıça al Uzza, sağdaki figürün oğlu Hubal’a ait olduğu yönünde. İkinci ifade, Ürdünlü rehber Emad’ın söylediği, buradaki figürün Kader tanrıçası Menat’ın oğlu Dağ ve Fırtına tanrısı Dushara’ya ait olduğu. Yeri gelmişken söyleyelim. al Lat’la birlikte al Uzza ve al Menat adlı tanrıçalar Nebati kavminin tanrıçaları ve Nebati kavminin inanç kültürü, Arap yarımadasına yayılmış. Çünkü, Yemen ve diğer bölgelerde de bu adlara rastlanıyor.

Kanyonda yürümeye devam edildiğinde, kanyonun yüzüne, kırmızı kum taşına 2000 yıl kadar önce kazınmış Hazine’nin (al-Khazneh ya da Khaznet Far’oun-Firavun’un hazinesi) görkemli yüzü ile karşılaşılıyor. Cephenin yüksekliği 40 m. ve yarı tanrı olan Castor ve Pollux’a ait iki heykel süslüyor. Alın bölümünü, korinth başlıklı altı sütun taşıyor. Bu yapı; hazine (depo) ya da tapınak olarak nitelendirilse de aslında bir anıt mezarmış. Musa peygamberle Mısır’dan çıkan yahudileri takip ederek  Petra’ya gelen  firavunun, hazinesini alınlığın üzerinde iki sütunun taşıdığı vazo (kap-urn) içine sakladığı miti nedeniyle, Bedeviler bu kaba ateş etmişler. Kabın üzerindeki tavanda ve duvarda mermi izleri, açık bir şekilde görülüyor. Steven Spielberg’in yönettiği İndiana Jones ve Son Macera (İndiana Jones and The Last Crusade) adlı filmin son bölümünde, İndiana Jones (Harrison Ford) ve beraberindekiler atlar üzerinde, As Sig kanyonunu geçerek Hazine binasına gelir, kutsal kâseyi bulmak için.

Hazine binasının önü, küçük bir meydan ve ana baba günü. Bir tarafta grup fotoğrafı çektirenler, selfie çekenler, orta yere çökmüş develer, duvar dibinde oturup soluklananlar, koşturan, yol göstererek para kazanmaya çalışan çocuklar, meydanın solunda hediyelik eşya satan derme çatma bir kulübe ve kafe. Sağda, eşekler sahipleriyle birlikte, müşteri bekliyorlar. Rehberler, ellerindeki bayrakları sallayarak grupları etraflarında toplama ve hazine binasıyla ilgili bilgi verme gayreti içindeler. Bütün bunlara, yolcu taşıyan tek atlı arabaların nal sesleri karışıyor, kanyonda yankılanarak.

Buradan sonra, kanyon daralarak kısa bir mesafe devam ediyor. Kanyon çıkışında arazi açılıyor ve daha geniş bir vadi olarak uzanıyor. Burada, başınızı hangi yöne çevirirseniz çevirin mutlaka kayaların yüzüne kazınmış bir anıtsal yapıyla karşılaşırsınız. Vadinin solunda (güney yamacı) çok sayıda mezar odaları var. Bunları geçtikten sonra, kanyon duvarına kuzeye bakacak şekilde kum taşı kayalara oyulmuş 4000 kişilik tiyatro geliyor. Tiyatro oturma yerleri, aradaki geçiş yollarıyla, üç bölüme ayrılıyor. Bu vadinin sağında, kuzey yamacında yan yana 4 adet anıt mezar (Royal tomb) bulunuyor. Sırasıyla, Kâse mezar (Urn tomb), İpek mezar (Silk tomb), Korinth mezar (Corinthian tomb) ve Saray mezar (Palace tomb).

Vadinin devamında, kuzey yamaçta Bizans kiliseleri, üst üste üç tane. Üstteki kiliseler çok küçük ve dört duvardan oluşuyor. Ama alttaki kilise; altarı (mihrap), mozaikleri, vaftiz havuzu ve avlusundaki su kuyusu ile yangın ya da deprem geçirmesine rağmen, iyi durumda. Çatısı yok, muhtemelen yangın ya da depremde yıkılmış. Mozaikleri korumak amacıyla üzerine bir örtü yapılmış. Çeşitli hayvan, bitki ve insan motiflerinden oluşan ve geometrik desenlerle çerçevelenmiş mozaikler bir harika.

Vadi yamacındaki bir diğer yapı, Kanatlı Aslan tapınağı. Kazıları devam ediyor. Çıkan eserler, Petra müzesinde sergileniyor. Yamaçtan vadi tabanına inildiğinde, ana yolun kenarında yarım daire biçiminde, cephesi süslü bir halk çeşmesi ile karşılaşılıyor. Çeşmenin deposu, yan tarafta 450 yaşındaki fıstık ağacının gölgesi altında.

Çeşmenin devamında Sütunlu cadde ve sol yamaçta,  Büyük tapınak (Great Temple). 7000 m2 alan üzerine kurulmuş. Kutsal heykelin konulduğu Cella bölümünün çevresi üç sıra 15 m. yüksekliğindeki kolonlarla çevriliymiş. Kolon başlıklarında acanthus (devedikeni) ve kapıya yakın olanlarda ise fil kafaları kullanılmış. Ancak, fil hortumları tamamen kırılmış. Buraya Büyük tapınak denilmekle birlikte, arkeologlar toplanma yeri olduğunu da düşünüyorlar. Bu yapının hemen önünde, kemerli bir kapı bulunuyor. Kapıdan sonraki bölüm kutsal alan (temenos).

Kutsal alanda bulunan, Nebatilerin asıl tapınağı olan Qasr al-Bint al-Faroun ( Firavun’un kızının kasrı) binasının M.Ö. 1. yüzyılda Obodas III döneminde  yapıldığı düşünülüyor. Yerel bir öyküye göre; İsraillilerin Mısır’dan çıkışından sonra, onları takipten sıkılan firavun, Petra’da bir süreliğine kalmış. Tabii, bu öykünün hiç bir bilimsel tarafı bulunamamış. 60m.X60m. bir alana oturmuş, 23 m. yüksekliğinde kübik bir yapı. Girişteki sundurmayı dört sütun taşıyormuş. Kült heykelin yer aldığı Cella, üç odadan oluşuyor. Birinde al Uzza, diğerinde Ba’al Shamin (Jüpiter) kült heykelleri bulunuyorken üçüncü odadaki kült heykeli bilinmiyor. Ancak, Roma dönemindeki üçlemeden (Jüpiter-Juno-Minerva, Juno, Jüpiter’in karısı ve Minerva da kızı) bunun al Lat olabileceği tahmin ediliyor.

Yola devam edildiğinde, kısa bir süre sonra Ad-Deir Manastırına doğru kanyonda çıkış başlıyor. Bu yolda, 900 basamak varmış. Herhalde saymışlardır. Merdiven sahanlıklarında kurulmuş tezgâhlarda hatıra eşya satanlar ve özellikle çocuklar, bir şeyler satabilmek için sakız gibi yapışıyorlar.

Sonunda tepede düz bir alana ulaştım. Bu alanın kuzeyinde, Hazine binasına benzer süsleme özellikleri taşıyan Ad Deir ya da Manastır, büyük bir kayanın yüzeyinde bulunuyor. 47m.X48m. ölçülerinde. 4. ve 6. yüzyıl arasında hristiyanlar tarafından manastır olarak kullanılmış.

Bu düzlükteki patika takip edildiğinde, 150 m. sonra bir terasa ulaşılıyor. Araları derin vadi ve kanyonlarla bölünmüş, çıplak , kum taşı kayalardan oluşmuş üç-dört sıra dağ silsilesinden sonra Wadi Araba(h)’nın, çölün sonsuzluğu. Terasdan görülen işte bu, etkileyici bir manzara. Pussuz bir havada Akabe körfezi de görülebiliyormuş. Bu doyumsuz manzaradan sonra, aynı yoldan dönüş başladı.

Sabah 9.20 de Petra antik kent içinde gezmeye başladım, 18.00 kapanış saatine kadar. Toplam 19.8 km. yol yürümüşüm. Buna rağmen, görülmeyen yan vadiler üzerindeki kalıntılar ve detaylar var. Maalesef, müzeyi de gezemedim. 800 den fazla antik eser, önemli bir kısmı anıtsal nitelikte. Gidemediğim yerler arasında Hz. Harun’un anıt mezarı, Petra’ya 40 km.uzaklıkta bir dağın tepesinde.

Bu gezimde, zihnimdeki bazı soruların yanıtlarını buldum, bazıları hala yanıtsız. Bu arada, yeni sorular oluşmaya başladı. Ama, sonuç olarak, bu güne kadar gezdiğim en büyük alan. İyi ki gezdim ve fotoğrafladım. Fotoğraflarım aşağıda ”Görseller” bölümündeki bağlantı adresinde.

Yeni bir yazımda buluşmak üzere, esen kalın.

GÖRSELLER:https://photos.google.com/share/AF1QipNqsncHN6eRhn9k3vpq-t07qxlrsxSxMHOfMdbl5LfDBG5ZhcC8DYdDuGU6FCc-uQ?key=aVRoeVZfQi1faThWQWtoeWNpN0x0ZlhBanZZczl3

6 comments

  1. Bir solukta çok keyif alarak okudum. Fotolar yazıyı tamamlamış. Paylaştığın için güzel anlatımın için teşekkür ederim…

    Liked by 2 people

Nursal Beşün için bir cevap yazın Cevabı iptal et