NASRETTİN HOCA KÖYÜ-SİVRİHİSAR-ÇİFTELER SAKARYABAŞI

 

Organizasyonunu, Sevgili Aykut Mısırlıgil Hocamın yaptığı, Nasrettin Hoca Köyü, Sivrihisar, Çifteler-Sakaryabaşı ve Yazılıkaya Köyünü (Frig Akropolü ve Yazılıkaya Anıtı) de kapsayan günübirlik geziye, Ankara Üniversitesi Kültür Gezginleri Grubunun bir üyesi olarak, hemen dahil oldum. Yazılıkaya ve Frig Akropolü ayrı bir yazının konusu olacak.

125 km.uzaklıkta, Ankara-Eskişehir karayolunda, Oğlakçı’yı geçtikten sonra sola sapılıyor ve 4 km. sonra köye ulaşılıyor. Tipik bir Orta Anadolu köyü ve eski adı Hortu. Bir derenin oluşturduğu vadinin batı yamacına yerleşmiş. Vadi tabanı yeşil, ağaçlık bir bölge. Bir de evlerin bahçelerinde ve avlularında elma, kayısı ve erik ağaçları görünüyor, üzerileri meyve dolu. Köyün yolu, buğday tarlalarının arasından geçiyor. Nohut da, üretilen ürünlerden biri. Köyün  hemen girişinde sağ tarafta, Türk büyüklerinin büstlerinin yerleştirildiği bir düzenleme yapılmış ama pek iyi durumda değil. İl Özel İdaresi burayla ilgilenmeli. Pek fark edilmese de, epey ziyaretçi geliyor köye. Konya, Şanlıurfa ve Ankara’dan ziyaretçiler vardı. Aracımız, kahvehanenin karşısındaki geniş alana park etti. Köyün içindeki ana yoldan yürüyerek, Nasrettin Hoca’nın doğduğu eve ulaştım. Ev, epey önce restore edilmiş, ama kime ait olduğunu anlayamadım, köy tüzel kişiliğine mi, yoksa başka bir birime mi?. Bir taraftan da, Hocanın nüktedan tarafı ile de uyumlu gibi. Eve isteyen giriyor, serbest bir şekilde. Bir bekçisi yok. Akşehir’deki türbesinin kapısında da kocaman bir kilit asılı, ama türbenin etrafı açık. İsteyen serbest bir şekilde giriyor. Avlu giriş kapısının hemen önünde, sokak üzerinde, eşeğine ters binmiş Hoca’nın heykeli var. Ev, iki katlı L biçiminde. Yan yana yerleştirilen odalardan birbirine geçilebiliyor. Bazı odaların duvarlarında gömme dolaplar ve yüklükler var. Üst kata, dışarıdan ahşap bir merdivenle çıkılıyor. Merdivenin sağ trabzanı kırık durumda. Kültürümüzün önemli karakterlerinden Anadolu filozofu Nasrettin Hoca’nın evi tekrar gözden geçirilerek yaşayan yer haline getirilmeli. Köylünün ürününü, gelen ziyaretçilere satabilmesi için bir düzenlemeye ihtiyaç var. Aramızdan bulgur ve nohut satın alanlar oldu, ama ortada paketlenmiş ürünlerin sergilendiği bir yer yok. Satışlar bir koşturmaca içinde oldu.

Halk bilgesi Nasrettin Hoca, 1208-1284 yıllarında, Selçuklu döneminde yaşamış. İlk eğitimini, köyün imamı olan babasından almış. Daha sonra, Sivrihisar Medresesinde ileri derecede İslam Hukuku ve Farsça öğrenmiş. Konya Medresesini bitirdikten sonra Akşehir’e yerleşmiş ve burada vefat etmiş. İmamlık ve kadılık yapmış. Halk, yaşadığı sıkıntılı günlerinde, Nasrettin Hoca’yı ve fıkralarını gündemde tutmuş, Nasrettin Hoca da Türk Mizahının simgesi haline gelmiş. Nasrettin Hoca’ya atfedilen fıkraların birçoğu anonimdir. Timur’dan çok önce yaşamış olmasına rağmen, halk, fıkralarda Nasrettin Hoca ile Timur’u karşı karşıya getirmiştir.

Nasrettin Hoca’nın köyünden sonraki durağımız, Sivrihisar oldu. Sivrihisar’da sadece Ulu Camii’de soluklandık. Mağmatik orijinli trakitlerin donup kalmasıyla ortaya çıkan sivriliklere yaslanan Sivrihisar, adını buradan almakta. Selçuklu döneminden günümüze ulaşan ahşap camilerin en büyüğü olan Ulu Camii, 1274 yılında yapılmış. Minberi, birbirine geçme tekniği ile ceviz ağacından elle yapılmış bir şaheser. Caminin çatısını 67 adet ahşap direk taşıyor. Direkler, civardaki Roma kalıntılarından elde edilen sütun başlıklarının üzerine oturtulmuş. Minaresiz yapılan caminin, mihraba göre, sol köşesine bir minare eklenmiş. Minare külahının hemen altında, çepeçevre, turkuaz çini süslemesi bulunmakta.

Caminin üst tarafında Alemşah Kümbeti yer alıyor. Bu kümbet, Selçuklu Sultanı Melikşah tarafından, kardeşi Sultan Alemşah’ın anısına, 1327 yılında yaptırılmış. Yapımında, Pessinus’tan getirtilen mermerler kullanılmış. Ana kapıyı çevreleyen süslemelerde, yıldız, balık, geometrik örgü gibi desenler görülmekte. Alt kat, mumyalık. Merdiven basamakları, kümbet gövdesine asılı olduğu için, havada duruyormuş hissini veriyor.

Çifteler, Eskişehir’in bir ilçesi. Ankara-Eskişehir kara yolunun 20 km. güneyinde yer alıyor. Hemen yanı başında, Sakarya Nehri’nin doğduğu yer var. Önce, Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi’nin Su Ürünleri Araştırma İstasyonunu gezdik. Eski ve yeni havuzlarda Gökkuşağı alabalık, Aynalı sazan ve Mersin balıkları vardı. Burada yumurtlama, kuluçka ve büyüme dönemlerine ait bilimsel araştırmaların yanı sıra, Mersin balıklarından çok az da olsa, havyar üretimi yapılıyormuş.

Çifteler Belediyesine ait alan, halkın kullanımına açılmış. Menülerinde balık ve et bulunan restoranlar var. Kıyıda, köşede mangal yapan, semaver yakanlar var. Et kokuları birbirine karışıyor. Suya girenler, çamaşırlarını kurutuyorlar. Diğer taraftan, fiziki anlamda bir düzensizlik var. Suyun çıktığı kaynaklardan biri üzerine yüzme havuzu yapılmış ve tramplen konulmuş. Olabilecek bir kaza için, sağlık ekibi bulunmuyor. Bölgede çok sayıda göze varmış, nehri oluşturan. Yeraltı sifonlarından, anaforlardan ve dev balıklardan bahsediliyor efsane olarak. Bir dalış okulu bulunuyor. Eğitimde 12 m.ye kadar tüple dalış eğitimi verdiklerini söylediler. Bunlarla birlikte, suyun getirdiği bir güzellik var. Yaz sıcağında, insanların nefes alabildiği bir vaha.

Gezi notlarımı burada noktalıyorum. Yazılıkaya ve Frig Akropolünü bir sonraki yazıya bırakıyorum.

GÖRSELLER:https://photos.google.com/share/AF1QipOW9Ec3YBoeHOem2BpbwHxpLqvNzylWH0mE8pDtRiDLnfw9mSO6LlNGcJHbN5nlag?key=WVpLTEhDZW12QTV6cVpTUThIZjRlR0hZeVhfLUFn

 

 

2 comments

  1. Nasrettin hocanın ya tutarsa ve eşşeği ile olan hikayeleri meşhurdur. Sevgili Aykut Mısır 🌽 lıgil hocam ile benim de gezmişliğim vardır.

    Liked by 2 people

Tahsin Deniz ARPACI için bir cevap yazın Cevabı iptal et