MİKEN-MYCENAE UYGARLIĞI

Bugünün eğitim müfredat programlarından haberim yok. Hala öylemidir, bilmiyorum. Ben ilkokul 4.sınıftayken (9.yaşındaydım) Tarih dersimiz vardı ve İlk Çağ Tarihi anlatılırdı. Ders olmakla beraber, biraz da masalımsı gelir hayaller kurardım. Ders kitabında gördüklerimle, yaşadığım çevrede gördüklerimi kafamda bağdaştıramaz, aklım karışırdı. Hele isimler, yeni tanışıyordum onlarla. Dilim bir türlü dönmez, rahmetli annem ne uğraşırdı, bana onları söyletmek için. Evet, böyle hatırladığım bir isim var, ”Şuppiluliuma”. Yine, Homeros’un İlyada’sından alınan öyküler, ders kitabının içinde dip not, yan not olarak yerleştirilmişti. Ben, onları da yaşanmış gibi algılıyordum, çocuk kafamda. Örneğin; Minotauros, boğa başlı, insan gövdeli bir canavar. Girit’te Knossos sarayının altında bir labirentte yaşıyordu ve bu labirente genç erkekler gönderiliyordu, Minotauros tarafından öldürülmeleri için.

Yunanistan gezim sırasında, tarih derslerinden ve mitolojik öykülerden aklımda kalanlar canlanmaya başladı. Olimpos Dağının yanından geçerken, Tanrılar Meclisi ve Zeus’un buyrukları. Atina’ya yaklaştığımda Maraton Savaşı ve habercinin 42 km.lik koşusu gibi.

Yunanistan’ın şimdiki başkenti Atina’dan ilk başkenti Nafplion’a giderken, yolumuzun üzerinde Miken antik kentine uğradık. Kente girerken, 9 yaşımdaki hayallerim canlanmaya başladı. Girit merkezli Minos uygarlığı ve Peloponnes (Mora) merkezli Miken uygarlığı, Fenikelilerin bu bölge ile yaptıkları deniz ticareti (zeytinyağı ve şarap ağırlıklı). Yunanistan’ın parlak Bronz Çağı (M.Ö.1650-1200).

Yunanistan’ın kuzeyi Teselya’dan güneye inen etnik Hellen soylarının en eskisi olan Akhalar, yerli neolitik çiftçiler üzerine egemen olarak Miken ve diğer kentleri kurarlar.

Kral Atreus ve soyu egemen olur. En bilinenleri de Kral Agamemnon’dur. Girit, Knossos sarayı merkezli, Akdeniz ticaretinde söz sahibi Minos (Minoa) uygarlığı’nın son dönemlerinde Akhalar, Miken uygarlığı olarak tarih sahnesine çıkarlar. Bakır ve kalayı birleştirerek bronz yapmayı bilirler. En önemlisi de omurgalı tekneler imal etmişler (kadırga). Bu teknelerde yelken ve küreği birlikte kullanmışlar. Bu sayede Akdeniz’de deniz ticaretine hakim olmuşlar. Minos egemenliğinin yok olmasıyla Fenikelilerin ticari alanda, Akdeniz’de yayılmalarının da önü açılmış. M.Ö. 1200 yıllarına kadar hüküm sürmüşler. Ta ki kuzey kavimlerinden Dorlar gelinceye kadar.

Akhaların Truvalılarla olan savaşından, Homeros’un İlyada ve Odessa (Odysseia) adlı iki yapıtında bahsedilir. Tarihsel gerçeklik, Çanakkale Boğazı geçişi için, böyle bir savaşın, Homeros’un anlattığı olaydan bin yıl kadar önce olduğudur. Homeros’un anlatımları ile tarihsel gerçek birbirine karışmıştır. Phthia Kralı Peleus ile Su Perisi Thetis’in düğününde, davet edilmeyen Kavga ve Nifak Tanrıçası Eris; ortaya, üzerinde ”en güzele” yazılı altın bir elma atar. Hera, Athena ve Afrodit adlı tanrıçalar elmanın kendilerine verildiğini iddia ederler. Konunun çözümü için Zeus, İda (Kaz) Dağında yaşayan çoban Paris’i (gerçekte Truva kralının oğlu) hakem tayin eder. Her tanrıça, elmanın kendine verilmesi için, Paris’e vaatte bulunurlar. Paris, dünyanın en güzel kadınını vaat eden Afrodit’e verir elmayı. Afrodit gerekli düzenlemeleri yaptıktan sonra, Paris, Sparta Kralı Menelaos’un eşi güzel Helen’i Truva’ya kaçırır. Menelaos, kardeşi olan Akhaların Kralı Agamemnon ve diğer şehir devletlerinin krallarından yardım ister. Oluşturulan birleşik ordunun başında Agamemnon; kadırgaları ile Truva’nın sahiline çıkar ve savaşır. Bu öykü, daha sonra Avrupa ve Dünya sanatına ilham ve malzeme olmuştur.

Miken uygarlığının  ana merkezi olan Miken kent yerleşimi,bir tepe üzerinde ve surların arkasında Kral Atreidae’nin yaşadığı saray ve müştemilatından oluşan akropolün çevresinde bulunmaktadır. Kent, konumu itibariyle, Peloponnes ve Attika arasındaki bağlantı yollarını kontrol etmektedir. Truva’nın kazılarını da yapmış olan Heinrich Schliemann 1874 yılında bölgede ilk kazı çalışmalarını başlatmış. Kazılar halen devam etmekte. Bölgede yaşamın çok daha öncelere, M.Ö.3000 yıllarına kadar gittiği söyleniyor (Neolitik çağ).

Akropol eteğinde,dairesel mezarlıklar ve yağ tüccarlarının kaldığı bitişik nizam evler bulunmakta.Girişte € 15 verdim,akropol ve müze gezisi için. Akropol’e giden yolun sağında 6-7 m.çapında dairesel ve bir kapısı olan, Agamemnon’un eşi Claytaemnestra’ya ait tholos tomb bulunuyordu. Tholos tomb, arı kovanı mezar demekmiş. Taş ve kerpiçden dairesel şeklinde bir yapı ve üzeri kubbemsi bir şekilde örtülmüş. Şeklen bir çeşit arı kovanına benzetmişler. Hemen biraz ileride de sevgilisi Aegesthus’un mezarı (tholos tomb) var.

Bir Shakespeare’lik hikaye. Claytaemnestra, kocası Agamemnon uzakta savaşta iken, Aegesthus’la mercimeği fırına verirler. Agamemnon döndüğünde de el birliği ile onu ortadan kaldırırlar. Sonra da, babalarının intikamını almak için oğlu Orastes ve kızı Electra tarafından öldürülür,Claytaemnestra.

Yolun solunda, 5-6 m. çapında Aslanlar Mezarı (Tholos tomb of the Lions) var. Yan tarafında da müze binası bulunuyor. Müze gezisini sona bıraktım. Yolu takip ederek ve tırmanarak 40 derece sıcakta Akropol giriş kapısı olan Aslanlı kapıya ulaştım. Aslanlı kapı, daha önce ziyaret ettiğim,  Hititlerin Hattuşa kentini hatırlattı, birebir aynı olmasa da (Bkz.blogdaki Hattuşa başlıklı yazı). İki aslan figürü karşılıklı olarak giriş kapısının üzerindeki üçgen alınlığa yerleştirilmiş. Bu kapı akropolü çevreleyen güçlü, dev duvarın üzerinde yer alıyor. 900 m.uzunluğundaki bu duvarın genişliği 5.5 m. ile 7.5 m. arasında değişiyor. Yüksekliği de 12m.. M.Ö. 1350-1200 tarihleri arasında yapıldığı sanılıyor.

Kapıdan girdiğinizde sağda sırasıyla kent duvarlarına bitişik tahıl ambarları, M.Ö. 1600 yıllarına tarihlenen, krallara ait mezarların bulunduğu yine dairesel bir mezarlık ki burada bulunan Agamemnon’a ait altın mask ve diğer altından yapılmış takılar müzede binasında sergilenmektedir ve elit kesime ait grup evler. Yol kıvrılıp dönerek tepeye çıkıyor. Tepede krala ait saray bulunuyor. Eski Yunan tapınaklarının formunda, dikdörtgen şeklindeki binanın ana salonu taht odası olup dört kolonla çevrelenmiş. Sarayın hemen arkasında sanatçı atölyeleri  ve kentin kuzey ucunda bir sarnıç bulunuyor.

Kazılar sırasında bulunan altın takılar, cam objeler, silahlar ve günlük yaşamda kullanılan bazı eşyalar, antik alanın girişindeki müzede sergilenmektedir. Burada sergilenenler, Miken uygarlığının ne derece yüksek düzeyde olduğunu göstermektedir.

GÖRSELLER:https://photos.google.com/share/AF1QipNIGCix5I0In-lCaRf7bQcJpquLgAcZvmPItPdolzvt754KAG2DNy8ZlxNtvL1ABQ?key=MnluX01ncHJ2LU5YRTN6cHVfZXk5UkFlU19TSEZR

 

3 comments

Tahsin Deniz ARPACI için bir cevap yazın Cevabı iptal et