AMASRA…ÇEŞM-İ CİHAN…

Bu hafta sonu günü birlik, Amasra’ya gitmek istedim. Ankara’ya çok ta uzak değil. Yol 3 saat kadar sürüyor. Zaten, Türkiye’de yaz turizmini Ankaralılar başlatmıştı. Gidilen ilk yerler Amasra, Akçakoca, Kumla, Çınarcık ve Erdek’ti. Bu nedenle, Amasra Ankaralıların çok iyi bildiği yerlerdendir.

amasra-kent-haritasi

Amasra’ya birçok kez gittim, özellikle aktif çalışma dönemimde, Zonguldak, Bartın ve Karabük’ten oluşan bu bölge için bir ”Bölgesel Kalkınma Planı” çalışmasının hazırlanması amacıyla.

Geziye Çakraz’dan başladım. Çakraz; Amasra’nın 15 km. doğusunda bir koy. Karadeniz’in hırçınlığı kayboluyor, burada  daha sakin bir deniz var. Pansiyonculuk yaygın. Çadırlı kamp alanları da var. Çoğunlukla Ankara (06) plakalı araçları görüyorum. Ege ve Akdeniz Bölgesindeki tesislere göre, Amasra Bölgesindeki tesislerin standartları daha alt düzeylerde. Hijyen de pek beklenmemeli. Ama, bunları düzeltmek de mümkün. Bu nedenle, İl Özel idaresi ve belediyeler gibi yerel yönetimlere çok iş düşüyor. Kalite düzeyini yukarı çekmek, buna karşılık fiyatları biraz aşağı çekmek gerekir. Konaklama fiyatları bu standartlara göre yüksek. Malta’da, Sicilya’da, İtalya yarımadasında  benzeri yerler, Çakraz ve Amasra’da hizmet sunum kalitesini artırmak için örnek alınabilir.

Çakraz koyu’nun doğu ucunda ve koya hakim, manzaralı bir noktada bulunan Yakamoz Balık Evinde karışık Mezgit ve İstavrit Balıkları ve Amasra Salatasından oluşan öğle yemeğinin yanında şarap almazsam, balıklar üzülecekti. Şişesini görmemekle birlikte, Doluca kırmızı var dediler. Öküzgözü mü (sepaj), kupaj mı, hangi yıl bilemedim. Sunumda şişenin mantarını müşteriye vermek adettir. Her neyse, biraz serinletildi (ben böyle severim). Balıklar güzel pişirilmişti, ne çok yağ emmişti ne de kuruydu, tam kıvamındaydı. Salata da adına yaraşır güzellikte ve tatta idi. Çatal ve bıçağı bir kenara bıraktım ve manzaranın eşliğinde balığın ve şarabın tadına vardım. Şarap da güzeldi.

Yemek üzeri kısa bir dinlenmeden sonra, tahta köprünün üzerinden plaja indim. Sahil gelen misafirlerin, denize rahat bir şekilde girmelerine imkân verecek genişlikteydi. Karadeniz suyu tabii ki Akdeniz’e göre, biraz serin ama, ürpertmiyor. Kıyı tabanı biraz taşlık. Sonrası kum. 50-60 m. ilerde deniz tabanında kum tepeleri oluşmuş. Buralarda tekrar ayakta durabiliyorsunuz. Plajda, yeterli miktarda duş yerleri yok. Günü birlikçiler için zor bir durum.

Sıra geldi Amasra Kentini gezmeye. Neredeyse, kentin içine kadar girmiş bir taşkömürü maden ocağı var. Şimdilerde, kente rampadan aşağı inerken görülmesine rağmen, ziyaretçiler tarafından pek algılanmıyor. Geçmişte, madenin kirliliği kenti etkiliyordu. Her yerde kömürün izleri görünüyordu. Madenden çıkarılan kömür, kentin batısındaki lavarlarda yıkanıyordu. İşlemin sonunda lavar (yıkama tesisi) kapakları açılıyor ve atıklar denize boşaltılıyordu. İnsanlar da dalgaların getirdiği kömür parçacıklarını küçük (eski) limanda kepçeyle topluyorlardı. Şimdi artık böyle bir durum yok ve denizi, kıyıları ve plajları çok temiz. Amasra; geçmişte bu kirliliği, kötü durumu yaşamasına rağmen, kömür madeni nedeniyle bu güzelim beldeye bir termik santral kurulması çalışması başlatılmış. Sivil toplum örgütleri, bu karara şiddetle direniyorlar. Umarım, bu güzelim doğa harikasının ”Çeşm-i Cihan” ın bozulmasından, kirlenmesinden vazgeçilir.

Tarihte Amasra, Paphlagonia (Paflagonya) denilen bu bölgenin stratejik öneme haiz bir kalesi. Bilinen ilk adı da Sesamos. Pers prensesi burayı çok beğenir, kenti geliştirir ve adını da kendi adı olan Amastris koyar. Artık, merkezi Amasra olan dört kentten oluşan bir ülkenin de kraliçesidir, Amastris. Ancak, oğulları tarafından fazla güç kazandığı için öldürülür (M.Ö. 306-204). Büyük İskender’in generallerinden olan üçüncü kocası da kendi politik çıkarları için, oğulları siyasi cinayetle ortadan kaldırır. Bence, William Shakespeare tarafından yazılabilecek bir tragedya öyküsü. Danimarka Prensi Hamlet gibi. Biri bunu yazmalı. Romalılar, Cenevizliler ve Bizanslılar da bu kentten geçmişler. Bu dönemlere ait kale kapısındaki detaylar, Liguryalı ve Cenevizli ailelere ait armalar gibi, izleri görebiliyoruz

Fatih Sultan Mehmet, Amasra’yı almak üzere, Bakacak tepesine (vista) geldiğinde, gördüğü manzara karşısında vezirine göstererek  ”Lala, Lala Çeşm-i Cihan bu m’ola?” yani ”Dünya’nın gözbebeği burası mı?” demiş. Sonra da şehre zarar verilmeden teslim alınmasını sağlamış.

Amasra kenti, bir yarımada ve köprü ile geçilen bir adadan (Büyük Ada) oluşuyor. Bir de Tavşan adası var. Burası meskûn değil. 1954 yılında Belediye tarafından iki siyah tavşan bırakılmış. Tavşanlar çoğalmışlar, artık adanın sakinleri bunlar. Kentin görünümü, sanki sırt sırta vermiş iki ”C” harfi. Ağzı batıya bakan Küçük (Eski) Liman ve ağzı doğuya bakan Büyük (Yeni) Liman. Yeni Liman tarafında mendirek, denize nazır otopark olarak düzenlenmiş. Kent yöneticileri iyi niyetle bir çözüm aramışlar ama, bu konuda daha radikal davranılmalı. İki liman arasındaki kıstaktan (berzah) itibaren yarımada tümüyle yayalaştırılmalı. Yarımadanın içinde hafif raylı ya da lastik tekerlekli shuttle ve funiküler sistemlerle ulaşım sağlanmalı. İtalya’nın tarihi kenti Sienna yayalaştırma konusunda örnek olabilir.

Kaleye, Büyük liman tarafından çıktım. Kale surları üzerinden uzakta dağlar, deniz kıyı şeridi, Büyük liman, limanda denize girenler, kentin görünümü; müthiş bir manzara. Yolumuzun üzerinde küçük bir Bizans kilisesiyle karşılaştık. Dışarıdan restore edildiği belliydi. Kapalı olduğu için içini görme şansım olmadı. Ama, giriş kapısının önündeki tabelada içindeki fresk örneklerinden çok az olduğu ve Amasra Kültür Evi olarak kullanılmakta olduğu yazıyordu. Eski Amasra evlerinin aralarında dar sokaklardan geçerken, surların üzerinde, burada egemen olan Cenevizli ailelerin armaları, biz hala buradayız der gibi duruyorlar. Yolun devamı, büyük adaya bağlantı sağlayan Kemere köprüsüne çıkıyor. Tek gözlü bir taşköprü. Köprünün ada tarafında, büyükçe bir kale kapısı var. Kapının üzerindeki lentolar mermer ve üzeri frizli. Bunlar Roma döneminin işaretleri. Kapının üzerinde bir delik var. Bir inanışa göre, küçük 4-5 taşı bu delikten geçirmeğe çalışırken, dilek  tutuyorsunuz. Taşlar delikten geçerse, dileğiniz olacak demektir. Dilek tutulan bu ve buna benzer delik, çeşme, yer dünyanın dört bir tarafında var. Bunlar da folklorik unsurlar. https://danyalasik.wordpress.com/2017/12/22/folklorik-batil-inanclar/. Kapıdan geçtikten sonra, Boztepeye doğru hafif tırmanılıyor. Yol üzerinde, yöre halkının el emekleri örgü, oya işleri, marmelat ve reçeller, taze toplanmış orman meyveleri satılıyor. Yörede ahşaptan üretilen baston, mutfak gereçleri ve oyuncaklar da satılanlar arasında. Sonunda, Ağlayan ağaca geldim. Ağacın altındaki kafe sahibi elinde megafonla birikmiş kalabalığa ağacı anlatıyordu. Mezarlık selvisi’ymiş. Formu, bildiğim selviye benzemiyor, ama yaşından dolayıdır herhalde. 300-350 yaşındaymış. Her daim yeşil olan selvi bana biraz kuru geldi. Denizden gelen havadaki nem gövde dal ve yapraklarına yapışıyormuş ve daha sonrada bu nem, ağacın dallarından yere damlıyormuş. İşte bu, ağacın gözyaşları. İlkbahar ve sonbahar aylarında ve yılda 3-4 kez gerçekleşiyormuş. Yine bir söylentiye göre de, ağacın ağladığını gören yok, bir efsane. Zaten, bir süre sonra ağaç insanların ilgi alanından çıkıyor. Yorulan insanlar bir taraftan soluklanırken, bir taraftan da Tavşan adasını  ve bölgenin doyumsuz manzarasının tadını çıkarmaya çalışıyorlar.

Aynı yoldan geri dönüp, Kemere köprüsüne geldiğimde sağ yolu takip ederek, kentin kıstak bölümüne çıktım. Kent genelde temiz görünse de, gelen misafirler çevreye pek saygılı değiller. Hele iki küçük çocuklu bir ailede, babanın haşlanmış mısır kabuklarını sıyırıp tarihi mekanda yere attığını görünce, Belediye’nin de işinin zor olduğunu düşünmeye başladım. Ana karada bir çok park düzenlenmesi yapılmış ve buralar heykellerle donatılmış.

Son olarak, Amasra müzesi. Zamanım yetmediği için müze binasını ve içindeki eserleri görme fırsatım olmadı. Dışarıdan bir kaç fotoğraf çekebildim. Bir sonraki gidişimde ilk olarak müzeyi gezeceğim.

Sevgili dostlar, bundan sonraki durak neresi olur, bilemiyorum. Kısmet diyelim…

GÖRSELLER:https://photos.google.com/share/AF1QipPkcDv3hQrkcLi5haJZvsuhQpd8lMzmk2HxYNondnvgxZwp94i2h2Vz_yYbND_8fw?key=SDNsWjJJbVBHOThxUXhHcnFRR3pmVGtPNkJfd1hn

One comment

  1. Amasra ya gitmişken Müzesini gezmenizi, Çeşm-i Cihan ve Çınar lokantalarından birinde yemek 🥘 yemenizi öneririm. Aile çay ☕️ bahçelerinde de ben iyi zaman geçirdim. Tepeye çıkıp Rasathanenin orada da manzarayıseyredip Türk kahvesi içebilirsiniz.

    Liked by 2 people

Tahsin Deniz ARPACI için bir cevap yazın Cevabı iptal et