Tolley, tram, tramway zaman zaman bu isimler bir diğerinin yerine kullanılmış, ama biz ”Tramvay” diyoruz. Tramvay; yerleşim yerlerinde, tekerlekleri, yere gömülü raylar üzerinde hareket eden toplu taşıma araçları olarak tarif ediliyor. Ancak 1500 lü yıllara kadar giden ilk kullanımları, ahşap raylar üzerinde yük taşınması şeklinde olmuş. Özellikle kömür madenlerinde, at ve katır gücüyle raylar üzerinde çekilerek yük taşımada kullanılmışlar. Önceleri düz tekerlekler kullanılırken, sonraları tekerleklere oyuk açılarak raydan çıkmayı engellemeye çalışmışlar. 1800 lü yılların başlarında, ahşap ray yerine demir raylar üzerinde, yine atlarla yükler çekilmiş. Çelik üretim maliyeti ucuzlayınca, bu defa raylar çelikten yapılmaya başlanmış. İnsan taşımasına da başlayan tramvaylara doğru akım elektromotorlar yerleştirilmiş ve elektrik enerjisi ile hareket eder hale getirilmişler. Böylece, atların çevreye bıraktıkları atık ve kötü koku ortadan kalkmış.

Üstlerine çekilen elektrik havai hatlarından aldıkları elektrik akımı ile çalışır hale gelmiş. 25-30 koltuk kapasiteli, iki akslı 9 m. ye kadar uzunluktaki vagonlardan sonra, iki vagondan oluşan dört akslı, 45-70 koltuk kapasiteli 10-15 m uzunluktaki vagonlar hizmete sunulmuş. Önceleri iki kişi tarafından kullanılan tramvaylar, Birinci Dünya Savaşı sonrası, üzerinde değişiklikler yapılarak tek kişinin kullanabileceği hale getirilmiş. Bugün, kentlerde modern tramvayları görmekle birlikte, eski tramvayları nostaljik olarak kullanan kentler de var.
Dünya üzerinde 1900 lerden kalan tramvaylar ”Nostaljik Tramvaylar” olarak adlandırılıyor. İstanbul’da 1869 yılında atlı olarak hizmet vermeye başlayan tramvay, Elektrikli hale getirilmiş olarak, 1914 yılında Avrupa yakasında, 1928 yılında da Anadolu yakasında çalışmaya başlamış. Aksaray-Eminönü ve Tünel-Taksim hatlarındaki tramvaylara, 1957 yılında binmiştim. Kırmızı renkli, ön ve arkalarında, kafes şeklinde yanlara doğru katlanabilen kapıları vardı. Hızları düşüktü ve hareket halindeyken, insanlar kapı önündeki basamağa atlayarak tramvaya biniyorlardı. Bir de, hat üzerinde yürüyen insanları ikaz etmek için, arada bir çan çalarlardı. O zamandan kulağımda kalan bir tekerleme var.
Dan dali dan dan, Çekilin yoldan, Vatman geliyor Üsküdar’dan.
Vatman, tramvay’ın sürücüsü. Fransızca Wattman’dan alınmış. Belki orijinali, İngilizce Watt ve Man kelimelerinin birleştirilmesinden olabilir.
Tramvay hatları; 1900 lerde, öncelikle orta sınıfın ve beyaz yakalıların bulunduğu bölgelere, özellikle kent merkezi ile irtibatlandırılacak şekilde döşenmiş. Düşük gelir grupları, ihtiyaçlarını yakın çevreden temin ettikleri için, tramvay kullanım kapasitesi azlığı nedeniyle, bu bölgelere tramvay hatları döşenmemiş.

Nostaljik tramvaylar arasında San Fransisco kentinin dik yokuşlarında kullanılan tramvaylar olduğu gibi, Portekiz’in Lizbon ve Porto kentlerindeki tramvaylar da var. Lizbon’da nostaljik tramvaylar, 4 hat ta çalışıyorlar. Üçü sarı, biri kırmızı. Bunlardan en popüler olanı 28 no.lu sarı tramvay ve hattı. Lizbon’u yaya olarak tanımanın yanı sıra, 28 no. lu sarı tramvayla da tanımak ayrı bir keyif. Tramvay hatlarının ortak başlangıç yeri olan Martim Moniz, kent merkezinde bulunan Praça Rossio (ya da Dom Pedro IV) meydanının yakınında yer alıyor. Gerek kent içi ulaşıma, gerekse turistlere hitap ettiği için durakta uzun bir sıra oluşuyor. Bilet tramvaya binerken alınıyor. Tam bilete, tek yön €2.85 ödedim.
İrlanda’nın Dublin kentinde imal edilen vagonlar, 1900 lerin başlarından beri kullanılıyor. Lizbon’un 28 no.lu tek vagonlu sarı tramvayın Martim Moniz durağından başlayan yolculuğu Graça, Alfama Castelo, Baixa, Chiado, Bairro Alto bölgelerinden dan sonra Parlamento binasının yanından, Jardim de Esteralla parkının önünden geçiyor ve Prazares’te sonlanıyor.

Graça’ya kadar olan nispeten düz alanda oldukça iyi gidiyor, Alfama Castelo’ya tırmanırken iyice yavaşlıyor. Burada Sao Jorge kalesinin yanından geçerken, tüm Lizbon ayağınızın altında. Sao Jorge kalesinin Tejo ırmağı tarafı Alfama bölgesi. Sao Jorge kalesinden Tejo ırmağı seviyesine inerken hızlanıyor. Alfama’nın dar sokaklarında, tramvayın penceresinden elinizi uzatsanız, binalara dokunabiliyorsunuz. Vagon; üzerinde bulunduğu makaslar üzerinde yaylanıyor, sarsılıyor, dar virajlarda gıcırdıyor. Modern, sessiz ve süratli tramvaylarda olmayan sesler geliyor vagonun her tarafından. İlk kez binenler önce dehşete kapılıyor, sonra lunaparkta bir eğlence vagonuna binmiş gibi yüz ifadeleri değişiyor. Bundan sonraki yol, Alfama Castelo bölgesi gibi dik değil. Tramvay, Tejo ırmağı sol tarafta kalacak şekilde ırmağa paralel, ama yine sokak aralarından devam ediyor, virajlarda gıcırdayarak. Parlamento binasının yanında biraz yokuş olan bölüm var. Sonrası, Jardim de Esterella’dan hafif iniş başlıyor. Tejo ırmağına doğru ve son durak, bir parkın önündeki Prazares. Karşıda da tüm heybetiyle, Boğaziçi köprüsünün benzeri 25 Nisan köprüsü. Adı, diktatör Salazar’a karşı ayaklanma tarihinin anısı olarak.
Portekiz’in Porto kentinde de 1895 yılında atlı tramvaylar çalışmaya başlamış. 1828-1914 arası buhar gücüyle hareket eden tramvaylar dönemi. Elektrikli tamvaylar döneminde hat sayısı 20 ye kadar çıkmış. Metro sistemi devreye girdikten sonra, üç nostaljik tramvay hattı kalmış ve bugün halen kullanılıyor. Bu hatlardan en popüler olanı, sarı renkli 1 no.lu tramvay. Başlangıç durağı kent merkezindeki Borsa Sarayı ve San Francisco katedralinin hemen altında. Tek yönde bilet €2.50. Bu hat, Lizbon’daki gibi inişli çıkışlı değil. Hat, Douro ırmağı boyunca devam ediyor. Son durak, Douro ırmağının Atlas Okyanusa açıldığı ağzındaki Foz balıkçı köyü.
Nostaljik tramvayların yanı sıra, Amsterdam, Eindhoven, Berlin, Viyana, Milano, Dresden, Düsseldorf, Odessa, Lviv, Eskişehir gibi bir çok kentte modern tramvaya bindim. Ancak aceleniz yoksa, çevreyi seyrederek kentin bir çok detayını görmek istiyorsanız, nostaljik tramvaylar tercih edilmeli. Hem de çok eğlenceli.
Altta, Görseller bölümünde, nostaljik tramvay fotoğraflarıyla birlikte, bazı modern tramvay fotoğraflarımı da paylaştım.
Bir yazımın daha sonuna geldim. Bir başka yazımda buluşmak üzere, hoşça kalın dostlar.
GÖRSELLER: https://photos.app.goo.gl/RwkPqF5GinFcLs2L6








İstiklal Caddesine gitmeyeli ve tramvay 🚊 görmeyeli yıllar olmuştur. O da ayrı bir özgürlükmüş.
BeğenLiked by 1 kişi
Sayenizde ‘vatman’ sözcüğünü, tekerlemesiyle beraber öğrenmiş oldum. Eski metrolar ve metro istasyonları da ilginç bir konu olabilir…
BeğenLiked by 1 kişi
Evet eski metrolar. Ancak gittiğim yerlerif otoğraflıyorum ve yazıyorum. Paris, Londra, Budapeşte metrolarını kullandım, ama elimde fotoğraf yok. En popüleri de Moskova metrosu. Moskava’yı henüz görmedim. İnşallah, bir gün…
BeğenBeğen
Çok güzel. 2012 yılında oğlum Emre S.F. da bilişim stajı yaparken yanındaydım. O zaman bu tramvaylara binmiş ve müzesine gitmiştim.
BeğenLiked by 1 kişi
İnşallah Moskovayı da görürsünüz. Ben bir kere gördüm ancak aklım Ankara daki işyerinde olduğundan tam olarak tadını çıkaramadım.
BeğenLiked by 2 people
istiklal caddesinde binmiştim şimdikiler hatırlamaz bile
BeğenLiked by 1 kişi
Vatman derken Batman kara şövalye film 🎥 inde Joker: Bir işi iyi yapıyorsan asla bedava yapma
BeğenLiked by 2 people
Orta okula başladığım yıl Avrupa yakasından tramvay kalkmış ve Beyoğlu’na troleybüs konmuştu. Anadolu yakasındaysa tramvay 1966’ya kadar sürdüğünden okula gidip gelirken çok kullandım. Keyfini anlatmak olası değil, yaşamak gerekirdi. Havalar ısındığında eklenen yazlık vagonlar; yokuşta ve virajda yavaşladığında durağı beklemeden inip binmeler. Güzel günlerdi! İstanbul’un o yıllardaki güzelliğinin temeli nüfusunun 2 milyona bile varmamış olmasıydı.
BeğenLiked by 1 kişi