ANTİK SUR KENTİ VE KRAL HİRAM

Fenikeliler (Phoeniciens) Lübnan dağları ile Akdeniz arasındaki ince bir şerit üzerinde yaşıyorlardı. Kıyıda yerleşik Fenike kentlerinden biri de, Sur kentiydi. O zaman da bir liman kenti olan Sur, bugün de Lübnan’ın Akdeniz kıyısında yer alan bir liman kenti. İngilizce Tyre, Fransızca Sour. Yarımada üzerinde, kıstak bölümünde yer alan antik Sur kenti kalıntılarını, Lübnan’ın bugünkü Sur kenti çevreliyor.

Antik Sur kentine geçmeden önce, Fenikelilerden söz etmek istiyorum. Fenikeliler; Kenan (Canaan) diyarı da denilen İskenderun körfezinden, Haifa’daki Carmel burnu ve Lübnan dağları ile Akdeniz arasındaki bölgede ve özellikle de kıyı şeridinde yaşamış olan, Sami ırkı kavimlerle denizden gelen kavimlerden oluşmuş bir topluluk. M.Ö. 13. yüzyılda Tarih sahnesine çıkmışlar. Kendilerinin, bölgeye verdikleri ad, Kinahna. Bu nedenle de, Kenaniler olarak da adlandırılmış. Sur kenti kıyılarında bulunan murex adlı kabuklu canlıdan elde ettikleri erguvani renk maddesi ile kumaşları boyamışlar. Bu renkten dolayı, Eski Helen halkı, Kenanilere, eski Yunanca’da mor renkli insanlar anlamına gelen Fenikeliler demeye başlamışlar. O dönemde mor renk, pek bulunur bir renk olmadığı için, çok pahalı. Bu nedenle de, ancak kralların, yöneticilerin, komutanların kıyafetlerinde kullanılmış. Zeytinyağı, şarap, kereste, cam, kumaş, bakır ve kalay külçe, boyalı seramik kaplar, altın ve gümüş takılar ve papirüs gibi malların ticareti ile zengin olmuşlar. Lübnan sedirlerini kullanarak gemiler inşa etmişler. Ölüm tanrısı Mot’un kardeşi Yamm için, gemi başlarına at başı şeklini vermişler. Akdeniz havzasında koloniler kurmuşlar. Kıbrıs’taki kolonide bakır üretmişler. Ugarit, Byblos (Jubayil/Gebal), Sayda (Sidon), Sur, Berytus (Beyrut), Arados, Sarepta ve Akkâ; Fenikelilerin kurdukları liman kentleri. Ayrıca, Samaria ve Megiddo vadisindeki kasabalarda da yerleşiktiler. Hiç bir zaman askeri anlamda güçlü bir ülke olamamışlar. Eski Mısır’ın egemenliğinde 350 yıl yaşamışlar. Asur (M.Ö. 860), Babil (M.Ö. 612), Persler (M.Ö. 539), Büyük İskender ve sonrası Seleukoslular (M.Ö. 333) (yedi aylık bir kuşatmadan sonra) ve Roma (M.S. 1. yüzyıl) tarafından işgal edilmiş olan Fenikeliler, her defasında yüksek vergi ve tazminatlar ödeyerek yaşamlarını devam ettirmişler. Ancak, geliştirdikleri inanç ve kültürleri dünyayı etkilemiş ve etkileri zamanımıza kadar uzanmıştır. Politeistik yapısı, Yahudi inancını etkilemiş. Bugün, batı dillerindeki alfabenin temeli, Fenikelilerin 22 harfli alfabesidir. Avrupa adı bile Fenike kökenli. Europa, Sur kralı Agenor’un kızı. Eski Yunanlıların yazı malzemesi olan papirüse verdikleri ad, Fenike kenti Byblos’tan gelmekte olup, kitap (biblion/bible) ve kütüphane (bibliothek) kelimeleri de, Byblos’tan türetilmiş.

Antik Sur kentine gelince; Byblos kralı Abibaal ya da Ahiram’ın oğlu Hiram’ın krallığının ilk yıllarında, Sur kenti anakaradaymış. Daha sonra, kıyıdan 600 m. uzaklıkta, iki kayadan oluşan adanın savunulmasının daha kolay olacağını fark etmiş. Aynı zamanda da, donanması için iyi bir liman olacağını düşünmüş. Anakaradan getirilen kaya ve molozlarla, bu iki kayalık doldurulmuş. Yaratılan adanın kuzeyine, iç liman da denilen Sidonya limanı ve güneyine de bir dalgakıranla ağzı kapatılan dış liman ya da Mısır limanı yapılmış. Adanın doğusuna, yani anakara tarafına Eugehoros adını verdiği büyük bir bina yaptırmış. Ama, Eugehoros’un ne anlama geldiği ile ilgili bir bilgi bulamadım. Ayrıca, ada üzerine, Fenike tanrıları Melqart (Herkül) ve Astarte (Venüs) için tapınak inşa edilmiş. Bu inşaatlarda; Girit’te saray ve villa, Miken kentinde kale inşa edenlerin soyundan gelen taş usta ve işçilerini çalıştırmış. Fenikeliler, kurulan kente, kendi dillerinde kayalar anlamına gelen Sor adını vermişler. Ada üzerine inşa edilen Sur kentinin su ihtiyacının, yağmur sularının sarnıçlarda toplanarak karşılandığı düşünülürken, müthiş bir keşif yapılmış. Anakara tarafında, yeraltından denize ulaşan tatlı su kaynaklarından, deniz içine gömülen deriden yapılmış borularla tatlı su nakledilmiş. Bu bilgi ve becerileriyle, kral Hiram’ın çok iyi bir mimar ve mühendis olduğu ortaya çıkıyor. Kral Hiram’ın bu yeteneklerini bilen Apiruların (Hebrew) kralı Davut, bir tapınak yapılması için yardımını istiyor, ancak tapınağın yapımı için ömrü yetmiyor. Oğlu kral Süleyman, babasından devraldığı tapınak (Kudüs’teki bir tarafı Ağlama duvarı olan) yapım işini, kral Hiram’la ve duvarcı ustası Hiram Abif’le işbirliği içinde gerçekleştiriyor. Tekrar Sur kentine dönecek olursak, ada ile anakara arası doldurulmuş, ortaya çıkan yarımadada, Sur kentinin kalıntıları üzerine bir Roma kenti inşa edilmiş. Bugünkü kalıntılar Roma dönemine ait. Anakara tarafından yarımadaya girişte, sağda, Nekropolis yer alıyor. Üzerinde kemerli bir kapı ve sağlı sollu sütunlar bulunan Cardo (ana cadde) kıvrılarak batıya, denize doğru devam ediyor. Sol tarafta, hipodromun kalan tribünleri görülüyor. Cardo’nun sağında ve solunda, tabanı mozaikli villalar yer alıyor. Bu mozaikler Doğu Roma (Bizans) döneminden kalanlar. Kral Hiram, 33 yıl hüküm sürmüş. Kendisinden sonra taht kavgaları başlamış. Kral Hiram’ın mezarı, Sur kentinin 9 km. doğusunda, yol kenarında bulunuyor, bir anıt mezar şeklinde.

Bir yazının daha sonuna geldim. Bir başka yazıda buluşmak üzere, esen kalın dostlar.

GÖRSELLER: https://photos.app.goo.gl/pM8ShaAcXnKYHxuE9

Yorum bırakın