Manisa’nın Kula ve Salihli ilçelerinin arasındaki bölge ilginç bir jeolojik formasyona sahip. Ankara-İzmir yolculuğumda gelip geçerken gördüğüm peri bacaları, nasıl oluştuğu konusundaki merakımı kurcalardı. Türkiye’de Kapadokya bölgesindeki peri bacaları; Erciyes, Hasan dağları ile Göllüdağın patlamaları sonucu yeryüzüne çıkan lav ve küllerin oluşturduğu kayaçların su ve rüzgâr erozyonu sonrası oluşmuş. Burada da yanardağ ve erozyon faktörleri olmalıydı, bu peri bacalarını oluşturan.
Antik Yunan mitolojisinde yanardağların (ateşlerin) tanrısı olarak Typhon (Typhoeus) ve Hephaistos isimleri gösterilmektedir. Typhon’un annesi Gaia, babası Tartarus’dur. Hephaistos, Zeus ve Hera’nın oğludur, ya da Hera, tek başına doğurmuştur Hephaistos’u. Tanrıların en çirkini olan Hephaistos, Afrodit’in eşidir ve Anadolu’da Kilikya bölgesinde sönmüş bir yanardağ içinde yaşamaktadır. Typhon’a gelince, belden aşağısı yılan biçiminde olup canavarların en korkuncu bir devdir. Titanlar göklerden kovulduktan sonra, Typhon tanrılara isyan eder. Zeus, hakimiyetini sağlamak için, Typhon’la savaşır ve onun üzerine Sicilya adasını ve Etna yanardağını fırlatır. Etna’nın azameti, zaman zaman patlaması, ateş ve lav püskürtmesi, içinde bulunan Typhon’un öfkesindendir. Hemşehrim Coğrafyacı Strabon, Geographika’sında ”Lydia ve Mysia’lılar tarafından iskân edilen Phrygia -Katakekaumene- bu adlandırılışını aşağıdaki bazı nedenlerden alır; yakınındaki Philadelphia (Alaşehir) kentinin duvarları dahi güvenlikte değildir, hatta sarsıntıdan her gün çatlar. Burada yaşayanlar arazinin yarattığı huzursuzluğa karşı daima dikkatlidirler ve bütün yapılarını ona göre planlarlar….(Sipylos) bu dağın eteklerinde bulunan Magnesia kenti ve Sardeis bir çok yerdeki ünlü kentler gibi, depremle yıkılmıştır” demektedir.

Typhon’un Roma mitolojisindeki karşılığı, Vulcanus ya da Vulcan olarak adlandırılmış. Ateşin, yanardağların ve demirciliğin (sanat ve heykel) tanrısı kabul edilen Vulcan; Jüpiter ve Juno’nun oğlu, Venüs’ün de kocasıdır. Roma’da Forum Romana’da Capitol tepesinde bir demirci dükkânının olduğuna inanılmakla birlikte, Etna yanardağı içinde bir demirci dükkânı olduğu da söylenmektedir. Yangınların çıkmaması, buğday tarlalarının yanmaması için adına şenlikler düzenlenen Vulcan, eşi Venüs’ün sadakatsizlikleri nedeniyle, Etna’daki dükkânında, volkanik patlamalarla öfkesini kusmaktadır. Geçmişte, insanlar korkularıyla ve doğa olaylarıyla tanrılar arasında böyle ilişkiler kurmuşlar.
Güneşten kopan dünyamızın dış kısmında, zamanla soğuyarak bir kabuk oluşmuş. Halen üzerinde yaşadığımız yer, işte bu kabuğun üstü. Dünyanın merkezine olan uzaklık (yarıçap) 6378 km., kabuk kalınlığı ise, bu yarıçapın 40 km. si (ortalama). İç kısmı, 1000 C derece civarında bir sıcaklıkta eriyik halde, su buharı, kükürt gazları gibi gazları da içeriyor. İç basınç arttığında, kabuğun zayıf noktalarını patlatarak, gazlarla birlikte eriyik haldeki mağma da yeryüzüne çıkıyor, daha sonra çökelip kalıyor ve yanardağlar oluşuyor.
Kula bölgesinde yanardağ patlamaları, 1.67 milyon yıl önce başlıyor ve ilk insan yaşamının başladığı yıllara kadar devam ediyor. 10.000-12.000 yıl öncesi insanların ayak izleri var, lav akıntılarının bulunduğu bazı yerlerde. Bölgede 78 cüruf konisi, 8 sıçrama (spatter) konisi ve 5 krater gölü (maar) tespit edilmiş. Coğrafyacı Strabon, Geographika adlı eserinde ”Bu bölgeden (Philadelphia/Alaşehir) sonra beş yüz stadion uzunluğu ve dört yüz stadion genişliği olan Mysia ve Maionia denen (her iki isim de kullanılmıştır) ve Katakekaumene olarak adlandırılan ülkeye gelinir. Burada hiç ağaç yoktur; sadece, kalite olarak ünlü şarapların hiç birisinden aşağı olmayan Katakekaumene şarabının elde edildiği bağlar vardır.”. İşte, Strabon’un bahsettiği Katakekaumene bölgesi, yukarıda bahsettiğim yanardağların patlamaları ile yanmış, kavrulmuş, kızgın lavlar ile kaplanmış ve lavlar, Gediz ırmağının geçtiği çukura (graben) doğru akmış. Katakekaumene de ”Yanık Ülke” anlamına geliyormuş.
2018 yılında, Midilli gezimden dönerken, Kula’nın kuzeydoğusunda yer alan Kula Divlit yanardağını görmeye gittim. Kula Belediyesi, yürüyüş yolları düzenlemiş ve etkinlikler organize etmişti. Ayakkabıcılar sitesinin yanından devam ederek Kula Divlit’in eteğine ulaştım. Zirveye bir çıkış yolu düzenlenmemişti. Ben de uygun bir eğimden çıkmayı düşünürken hava bulutlanmaya ve şimşeklenmeye başladı ve risk almamak için çıkıştan vazgeçtim. Dağın batı eteğindeki yolu takip ederek, kuzeye ilerledim. Arabamı uygun bir yere park ederek, etkinliğin yapıldığı yerdeki lav akıntılarını ve çevreyi fotoğrafladım. Ahmetli köyünün bağlarından geri döndüm.
Etraf, bazalt püskürüklerinden dolayı kapkaraydı. Çökelmiş taş ve kayalar, gaz çıkışı nedeniyle, gözenekliydiler. Büyük patlamayla püsküren lav, havada soğuyup katılaştıktan sonra en küçüğü mercimek tanesi, en büyüğü ise çapı 1 m. kadar olan parçalar halinde yere düşmüş ve üst üste yığılarak volkan konisini oluşturmuş. Koni üzerinde özellikle güney yamacında kısa boylu otsu bitkiler yeşermiş. Yani, mağmatik bazalt yığını üzerinde tam bir toprak tabakası oluşmamış. Bu arada, arabama dönünceye kadar yağmurda ıslandım. Ama, tekrar gelmeyi de aklıma koymuştum.
Ekim 2020 de Seferihisar’dan Ankara’ya dönerken, Kula’da, Anemon Oteller grubunun otel olarak işlettiği bir konakta kaldım. Çevreyi nasıl gezmem konusunda, otel çalışanları beni yönlendirdi. Kula Divlit yanardağı yerine, Sandal Divlit yanardağına çıkmamı önerdiler. Çünkü, Kula-Salihli Jeoparkı yönetimi (bölge, Jeosit ve Jeopark olarak ilan edilmiş) kratere kadar ulaşan ahşap bir yol yapmış. Ben de bu öneriye uyarak, Kula’nın batısında Sandal köyü sınırları içinde bulunan, Sandal Divlit yanardağına yöneldim. İzmir yolundan ayrılıp, Sandal köyüne girdim. Köyün içinden batıya giden bir köy yolu, bağ ve bahçelerin arasından geçiyordu. Bu yol, Sandal Divlit yanardağının eteğine ulaştırdı, beni. Sandal Divlit yanardağının doğu yamacına yapılmış ahşap yoldan kratere kadar çıktım. Yolun uzunluğu 625 m., dağın eteğinden zirveye (krater) kadar olan yükseklik ise 150 m..

Kraterin çapı 225 m., kraterin çevresi 800 m. Anadolu’nun en genç yanardağ konisi olmasına karşın, Kula Divlit konisine göre burada toprak oluşmuş ve çam ağaçları yetişmiş. Zirveye çıkarken ve krater bölgesinden manzaranın keyfini çıkardım. Çevreye bakıldığında lavların yayıldıkları ve aktıkları yönler net bir şekilde görülüyor. Lavlar, Gediz ırmağı çukuruna doğru akmış ve lavların kapladıkları alanlar kapkara ve üzerinde bitki bulunmuyor.


Gediz çukuru (graben) boyunca çok sayıda faylar (kırıklar) var. Yanardağın faaliyeti sırasında faylar ve çatlaklar üzerinde bazı noktalardan lavlar çıkarak, yeni ama daha küçük bacalar ve koniler oluşmuş. Bölgede, sözü edilen daha küçük yanardağı konileri, Sandal Divlit’in zirvesinden görülebiliyor. Hemen yanı başımızdakinin adı da Küçük Sandal Divlit yanardağı.

Katakekaumene. Sanki bir Amerikan yerlisi (kızılderili) adı gibi. Kulağa da hoş geliyor. Yurdumun çok özellikli bir köşesi. Daha çok görülecek, gezilecek yerleri var. Onları da bir gün tamamlar ve yazarım. Bir başka yazıda buluşuncaya kadar, esen kalın dostlar.
GÖRSELLER: https://photos.app.goo.gl/pAFDDYvmd2gsQCYV9
Üstadım ben de normalde sakin bir insanımdır ama patladım mı yanardağ 🌋 gibi patlarım.
BeğenLiked by 2 people
Buraları gezmeniz son derece yerinde olmuş.
BeğenLiked by 2 people