SAKIZ (CHİOS, XİOS) ADASI

Bu defa yolum Sakız (Chios, Xios) adasına. Sakız adası, Çeşme’nin tam karşısında. Yunanistan’ın 5. büyük adası. 904 km2 yüzölçümüne sahip. Yaklaşık 54.000 kişilik nüfusun yarısı ada merkezi olan Hios (Xios, Hios olarak okunuyor Yunanca’da) kentinde yaşıyor. 66 köy yerleşimi var. Kuzey bölgesi dağlık. Çeşme’den 8 km. uzaklıkta.

Çeşme’de, 30 Haziran günü, Almanya’dan gelen arkadaşım Soula ile buluştuk ve 9.00 da Turyol firmasının deniz motoruyla (gidiş-dönüş €25), ada merkezi Hios’a  35 dakikada geçtik. Limanda, önceden günlüğü €30 dan kiraladığımız arabayla Apostolos bizi bekliyordu. Arabayı teslim aldıktan ve deposunu benzinle doldurduktan sonra, önceden belirlediğimiz programı uygulamaya başladık.

1.Rota: Avgonyma-Anavatos-Lithi

İlk gün, adanın orta bölümünde batıya doğru olan rotayı takip ettik. Agias Markellas yolu, adanın ortasındaki dağlık bölgeye götürdü bizi. Bu dağlık bölgede çok sayıda manastır var. Bunlardan biri de Agia Markos. Agia Markos manastırında, kendini hizmete adamış bir movakos (keşiş) tarafından, kendi imalatları uzo (ouzo) ikramı ile karşılandık. Manastırdan Hios kenti, limanı ve Çeşme kıyılarının güzel bir görüntüsü var.

Yolun devamında Nea Moni manastırı bulunuyor. 2004 yılında Dünya Mirası listesine girmiş. Meryem Ana’nın göğe yükselişine adanmış olan Nea Moni manastırı, 1042-1056 yılları arasında inşa edilmiş. Duvar ve tavan freskleriyle ve mozaikleriyle diğer manastırlardan ayrılıyor.

Restorasyonu halen devam ediyor. Sonraki durağımız, adanın batısında 450 m. yüksekliğinde bir tepenin üstünde yer alan Anavatos köyü. Anavatos köyüne tırmanırken, içinden geçtiğimiz Avgonyma köyünde yolu karıştırdık. Köy içinde yaşlıca bir adama yolu sordu, Soula Yunanca. Kendi aramızda türkçe konuşurken, Türk olduğumuzu anlayan adam konuşmasına Türkçe devam etti. Dedesi ve babası İzmir’den gelmişler, mübadelede. Anavatos köyü uzaktan bir kaleyi andırıyor. Köyün girişinde bir otopark ve kafe yer alıyor. Buradan, müthiş bir manzara var. Köy, taştan bir harabe. Bir kaç evde, oturan var. Restorasyon için Avrupa Birliğinden para bekliyorlarmış.

Ada üzerinde ortaçağ görünümlü çok sayıda köy ve yerleşim yeri var. Bunların restorasyonu için Avrupa Birliği yardımı bekleniyor. Yardım gelinceye kadar, kendileri hiç bir şey yapmıyorlarmış. Anavatos köyünden ayrıldık, geldiğimiz yoldan geri döndük Avgonyma köyüne.

Buradan kıvrıla kıvrıla inerek, adanın batı kıyısına ulaştık. Durağımız, sahildeki  Lithi köyüydü. Kıyıda ince kumdan oluşan geniş ve derinliği olan güzel bir plajı var. Plajın gerisinde de balıkçı lokantaları. Plajda farklı renkteki şezlong ve şemsiyeler, bu lokantaların müşterilerine ücretsiz. Denizin kıyı bölümü, turkuaz renginde. Bu molada biraz deniz keyfi yaptıktan sonra, akşam üstü, Vessa köyü üzerinden Hios kentinin hemen güneyindeki Kampos bölgesinde, kalacağımız Topakas House pansiyonuna ulaştık.

Topakas House pansiyon, Kampos bölgesinde, kıyıdan 800 m. içeride, Hios’a 4 km. uzaklıkta. 400 m. uzaklıkta supermarketler var, alışveriş için. Pastoral bir alan. Sabah horoz sesleriyle uyanılıyor. Restorasyon bekleyen köy evleri var çevrede, narenciye bahçelerinin  içerisinde. Topakas House pansiyon sahibi  Eleni Hanıma dedesinden kalmış. Pansiyonun bir köşesine kundura imalatçısı dedesinin kullandığı aletleri yerleştirmiş. Eleni Hanım, Türkçe de biliyor. Kocası ve kızı da işletmede kendisine yardımcı oluyorlar. Pansiyonun fiyatları mevsime göre değişiyor. Haziran sonunda, kahvaltı dahil tek kişi fiyatı olarak €45 ödedim. Suitler dahil toplam 10 odadan oluşuyor. Dışarıdan bir ev gibi görünen Topakas House’un avlusu çok güzel. Bir kuyu ve üzerinde su dolabı ve antik bir havuz avlunun bir parçası. Pansiyona girdiğimizde, buz gibi bir bardak su içinde, sakız reçeli ikramları da çok ince bir davranış. Akşam yemeğini, Karfas sahilinde Ammothines restoranda yerel kırmızı şarap eşliğinde yedik.

 

Sakız adasının Türkler tarafından ilk ele geçirilişi, 1089 yılında Çaka Bey döneminde olmuş. Ancak kısa süre sonra, adaya Cenevizli Giustiniani (Justinyani) ailesi egemen olmuş, Bu egemenlik, 1566 yılında Kaptan-ı Derya Piyale Paşa’nın Sakız adasını ele geçirmesiyle son bulmuş. Osmanlı yönetimi, adada birçok bayındırlık işleri yapmış. Zamanımıza kadar gelen eserlerin çoğu Hios kentinde. Onları görmeyi son güne bıraktım.

2. Rota: Armolia-Mestha-Olimpoi-Pyrgi-Emporios

Ertesi günü, Topakas House’un avlusunda, Eleni  güzel bir kahvaltı masası hazırlamıştı. Kahvaltı sonrasında, adanın güney bölgesindeki ortaçağ kasabalarına gitmek üzere 75 no. lu karayolunu tırmanarak takip ettik. Yol üstünde, itfaiye gözetleme noktasının yanı başında restore edilmiş bir yel değirmeninde fotoğraf çekmek için mola verdik. Burada, İstanbul’dan gelen bir çiftle tanıştık ve bu günkü programda bize katıldılar. Sonrasında Armolia köyü. Köyün girişinde sağda karşılıklı iki seramik dükkanı bulunuyor. Köy seramik üretimiyle biliniyor. İlk dükkanın hemen arkasındaki otoparkın bitişiğinde, yaşlı bir sakız ağacı var. Gövdesi, sakız alabilmek için çiziklerle dolu. Bir çeşit reçine olan sakız bu çizikler üzerinden sıyrılarak toplanmış. Bu nedenle ağaç üzerinde sakız damlalarını fotoğraflayamadım. Sakız ağacı, Antep fıstığı ailesinden. Homeros’un Odysseia ve İliada adlı eserlerini sakız ağacının altında yazdığı rivayet ediliyor. Herdem yeşil olduğu için, antik çağlarda ölümsüz ve kutsal kabul edilmiş.

Armolia köyünü arkamızda bırakarak, Mestha köyüne devam ettik. Bu yol üzerinde ortaçağ görünümünde üç köy var. Sırasıyla Pyrgi, Olimpoi ve Mestha. Önce, yolun sonundaki Mestha köyünü gezdik. Sonra, aynı yoldan geri döndük ve yanından geçtiğimiz Olimpoi ve Pyrgi köylerini gezdik. Mestha, taştan mimarisiyle ortaçağ köylerine en çok benzeyeni. Beşgen bir yapısı var. Etrafındaki surlarla bir kaleyi andırıyor. Beş ayrı yerden giriliyor, Mestha’ya. 14. yüzyılda bir kapısı varmış. Dar sokakları bir labirent gibi. Çıkmaz sokaklar, arkadlar. Adanın en çok ziyaret edilen köylerinden. Köyün ortasındaki gözetleme kulesinin yerine ikonlarıyla ünlü Taksiarhis kilisesi inşa edilmiş, 18. yüzyılda. https://danyalasik.wordpress.com/2019/10/05/mestha-koyu-sakiz-adasi/

Mestha’dan Olimpoi köyüne geçtik. Bir tepe üzerinde yer alan Olimpoi köyü Mestha’dan küçük, ama Mestha ile aynı mimari özellikleri taşıyor. Sırada Pyrgi vardı. Pyrgi, büyük köylerden biri. Birbirine bitişik binaları ve dar sokakları olan ortaçağ görünümlü bir köy. Diğer köylerden farklı olarak, bina cepheleri Ksista denilen bir teknikle yapılmış geometrik motiflerle süslü. Bina cephesi önce siyah ve sonra üzeri beyaz sıvayla kaplanıyormuş, daha sonra da çatal ucuyla kazınarak siyah ve beyaz renklerden, ağırlıklı olarak geometrik şekiller oluşturuluyormuş. Zamanımızda, kazımak için çatal ucu yerine modern teknikler kullanılıyor.

Pyrgi köyünden , güney sahilindeki Emporios köyüne gitmek için ayrıldık. Yol üzerinde Sakız Müzesi bulunuyor. Ancak kapalı olduğu için gezemedik. Sakız adasının güney bölgesinde sakız ağaçları var, sakız üretimi de burada yapılıyor. Biz Mastika diyoruz. Yunanlılar da Mastixa (Mastiha) diyorlar. Emporios, sahilde bir köy. Öğle vakti ulaştık ve sahilde bulunan deniz ürünleri sunan mütevazi restoranlardan birini seçtik.  Ben aterina (gümüş balığı), ahtapot tava ve bira istedim. Aterina yarım parmak büyüklüğünde ve bütün kızartılıyor. Ahtapot, hafif sertti ve yumuşatmada sirke kullanmışlar. Bu arada, en iyi pişirilmiş ahtapotu da Midilli’nin batısında yer alan Eressos köyünde yediğimi söyleyebilirim.

Yemek sonrası, köyün güneyindeki burnu arkadan yürüyerek dolaştık ve volkanik siyah taşlar kaplı sahile indik, Mavra Molia plajı. Yunanistan’da sahiller kamunun malı. Çoğunda; belediyeler, soyunma kabini, duş ve şemsiye hizmetlerini ücretsiz sunuyorlar. Burada şemsiye yoktu ama, kabin ve duş vardı. Denizi temiz, suyu berrak. Akşama kadar denizde kaldık, bugün ki programımızı tamamladık ve Karfas sahili üzerinden Topakas House’a, pansiyonumuza döndük.

3. Rota: Vrontados-Daskalopetra-Lagada-Kardamyla-Pityos-Katavasi-Volissos-Agia Gala

Üçüncü gün, sıra adanın kuzey bölgesine gelmişti. Kahvaltı sonrası Hios kentinin içinden geçerek sahil yolundan kuzeye yöneldik. Hios’u geçer geçmez balıkçı barınakları ve plajlar başladı. Bunların arasında Tampakika’da (Hios’a 1.5 km.) yel değirmenleri. Geçmişte, adaya dışarıdan getirilen buğday, bu değirmenlerde öğütülüyormuş. Bir çoğu restore edilmiş. Adanın görüntüsünü süslüyor, şimdilerde.

Vrantados köyünü geçip köyün kuzey kenarında Daskalopetra’ya ulaştık. Daskalopetra’nın kelime anlamı öğretmen taşı. Homeros’un buradaki bir taş üzerine oturup, öğrencilerine ders verdiğine inanılıyor. Dünyanın ilk açık hava şiir okulu. Burası, aynı zamanda Anadolu (Frig) tanrıçası Kibele’nin kutsal yaşam alanı. M.Ö. 6. yüzyılda tapınak olarak kullanılmış. Daha kuzeydeki sahillerde Lagada ve Kardamyla köyleri;  deniz ürünleri sunan restoranlarıyla adanın sessiz ve sakin köşesi. Lagada balıkçı köyünde, Azize Sofia adına her yıl 17 Eylül tarihinde, gece ve sabaha kadar devam eden kutlamalar yapılıyormuş.

Bundan sonraki durağımız, Pityos, Katavasi ve Volissos köyleri üzerinden  adanın kuzeybatı köşesinde bulunan Agio Gala köyü. Köyün alt tarafında, bir kayalığın üzerine küçük bir kilise inşa edilmiş Süt Bakiresi Panagia Agio Galousaina adına. Bu azizenin, burada süt (su) damlalarıyla cüzzam hastalığını iyileştirdiğine inanılıyor. Kilisenin altında bir mağara bulunuyor. Mağaranın bir bölümünde M.Ö. 6000 yıllara ait keramikler yaşamın  izleri gösteriyor. Mağaranın diğer bölümü iki kısımdan oluşuyor. Birinci kısmı, azizeye adanan asıl kilise. Ahşap altarının üzeri, oyularak yapılmış kutsal kitaptan hikayeleri betimleyen figürlerden oluşuyor.

Daha geniş ikinci kısıma, kilisenin yan tarafından geçiliyor. Burada tavandan damlayan su altta bir kapta toplanıyor. Bu su damlalarının şifa gücü cüzzamı iyileştirmiş, eski dönemde. Şimdilerde, kutsal olarak nitelendiriliyor ve ortodoks ritüeli içinde içiliyor. Kilisenin alt tarafındaki vadide, dere kenarında bol ağaç ve yeşillikler arasında bulunan kafeteryada bir şeyler atıştırdıktan sonra dönmeye karar verdik. Hios kentine 70 km. yolumuz vardı. Akşam olması nedeniyle, Sakız adasının koruyucu azizesi Agia Markella’ya adanmış kiliseye (hac yeri, yürüyerek ve koşarak hac görevi yerine getiriliyormuş) gidemedik. Dönüş yolunda, dağdan Vrantados’a dar yoldan keskin virajlarla inmek müthişti. Muğla Gökova’daki Sakar geçitinin eski hali gibiydi. Yola bakmaktan manzaranın pek keyfini çıkaramadık. Bugünkü programımız da böylece tamamlandı.

4. Rota: Hios kent turu

Bugün adada son günüm. Kahvaltıdan sonra Eleni ve ailesiyle vedalaştım. Arabayı limana yakın bir otoparka bıraktık. Feribotun kalkış saatine (17.00) kadar Hios’u gezmeye başladık. Limanın hemen arkası, Sakız kalesiydi. Kalenin tarihi, 8. yüzyıl Bizans dönemine kadar uzanıyor. Ana bölümü Bizans döneminde yapılmış. Daha sonra, adayı ele geçiren Venedikliler, Cenevizler ve Osmanlılar kaleye ilaveler yapmışlar.

Osmanlılar müslüman nüfusu kale içine yerleştirmişler. Bu nedenle, sadece kale içinde ve hemen dışında  Hios kentinde Osmanlı eserlerine rastlanıyor. Georgiou Tsamparlı sokağının sonunda, kale içindeki  Osmanlı Hamamı 17. yüzyılda inşa edilmiş. Restorasyon sonrası çeşitli sergilere ev sahipliği yapıyor. Ücretsiz gezilebiliyor.

Çok yakınında bulunan Aziz George kilisesi camiden dönüştürülmüş. Cami avlusunda bulunan bina medrese olup, zamanımızda devlete ait mimarlık ofisi olarak kullanılıyor ve restorasyon projeleri hazırlanıyor. Köşeli minare çan kulesine çevrilmiş. Avluda, şadırvana dönüştürülmüş bir lahit var ve  şadırvan havuzunun kenarına taş gülleler yerleştirilmiş. Kalenin meydanında Osmanlı mezarlığı bulunuyor. Küçük bir bölümü binalar arasına sıkışmış. Mezar taşları iyi bir taş işçiliği olduğunu gösteriyor.

Hios kentinin merkezinde bulunan halk bahçesinin (Vunakiu meydanı) karşısında Mecidiye camii yer alıyor. Sultan Abdulmecid tarafından 1843 yılında yaptırılmaya başlanan cami 1846 yılında bizzat sultan tarafından ibadete açılmış. Restore edilen cami, şimdi Bizans müzesi olarak hizmet veriyor. Sakız Arkeoloji müzesi 1960 yılında modern mimaride inşa edilmiş. Müzenin kapanmasına 5 dakika kala ulaşabildik  ve doğal olarak içeri alınmadık. Avluda sergilenen eserleri fotoğraflayabildim, sadece.

Feribotla dönüş saatine yaklaşık 1.5 saat kalmıştı. Kordon’da bulunan restoranlardan (taverna ve mezeciler) biri olan Delfinia’ya oturduk. Ahtapot tava ve greek salatası ve yanında Fresh Chios Beer istedim. Saat 16.50 de pasaport polisini geçtikten sonra Turyol firmasının feribotundaydım. 17.00 de vatana dönüş yolculuğu başladı.

Müzeler eksik kaldı, bu gezimde ve bunu tamamlamak  için tekrar gideceğim, Sakız adasına.

GÖRSELLER:https://photos.app.goo.gl/YUXEqh7BWz6zXB976

Yorum bırakın