Baalbek; Lübnan’ın en büyük Roma hazinesi, antik dünyanın harikalarından biri. Bugüne kadar yapılmış en büyük Roma tapınağının bulunduğu yer.
Bugün İsrail’de bulunan Akka kentinden Suriye’nin Lazkiye (Ugarit) kentine kadar uzanan bölge, antik çağda Fenike ülkesi, şimdi ise modern Lübnan. Lübnan’ın doğusunda, Suriye ile olan sınırında kuzeyden güneye doğru birbirine paralel uzanan Lübnan ve Antilübnan dağları, bu iki dağ silsilesi arasında yer alan Bekaa vadisi. İşte Baalbek, bu vadinin ortalarında bir yerde ve Beyrut’a 85 km.uzaklıkta bulunuyor. Bekaa vadisi tarih boyunca ticaret yolu, orduların geçiş yolu olarak kullanılmış. Lübnan ve Antilübnan dağlarına yağan yağış, vadi içine toplanarak, vadiyi çok verimli hale getirmiş. Halen, Lübnan’ın tarım yapılan en önemli bölgesi. Bir zamanlar, Lübnan bayrağında da bulunan Lübnan sediriyle örtülüymüş, bu dağlar. Sümerlerin Gılgamış destanında, Uruk kralı Gılgamış’ın arkadaşı Enkidu ile birlikte Lübnan dağlarındaki sedir ormanlarına geldikleri ve burada yaşayan Humbaba adlı canavarı öldürdüğü anlatılır. Buradaki sedir ağaçları, Fenikeliler tarafından gemi yapımında kullanılmışlar. Sedir ağaçlarının suya olan dayanıklılığı sayesinde de zeytinyağı, buğday gibi ürünleri uzak mesafelere taşımışlar.
Hürriyet gazetesinde 1958-1959 yıllarında yayımlanan Dedektif Nik’in Maceraları çizgi romanında^, bir macera Baalbek’te geçiyordu. O günden beri Baalbek’e gitmek ve görmek istiyordum. Sonunda, bu isteğimi yerine getirdim. Sabah, Beyrut’un doğusuna, Lübnan dağlarına yükselerek devam etti, otobüsümüz. Dağın geçit noktasını aştıktan sonra, Manara Süt Ürünleri satış yerinde mola verdik. Lübnan dağlarının üstü karla kaplıydı ve önümüzde yeşil Bekaa vadisi uzanıyordu. Mola sonrası vadi tabanına indik, Anjar’dan kuzeye, Baalbek’e doğru yöneldik. İlk durak, tapınaklara 800 m. uzaklıktaki taş ocağıydı. Yamaçta kayalara oyulmuş 15 adet mezar bulunuyor. Mezarların önündeki taban alanda, iki adet kireçtaşı (limestone) blok (megalit), yarı gömülü ve ana kayadan ayrılmamış durumda. Bloklardan biri 20 m. uzunluğunda, 4X4 m kesitinde ve yaklaşık 1000 ton; diğeri ise, 19.6 m.uzunluğunda, 5X6 m. kesitinde ve 1600 ton ağırlığında. Buradan çıkarılan diğer blok taşlar, makaralı sistemler yardımıyla, tapınakların bulunduğu bölgeye götürülmüş. https://youtu.be/jo-oEk8itlo . Dünyanın farklı bölgelerinde de megalitler var, buradakilerin ölçüsünde olmasa da. İngiltere’deki Stonehenge ve Türkiye’de Göbeklitepe’deki megalitler en ünlüleri.
Baalbek kelimesinin Bekaa’nın Ba’al’i anlamına geldiği düşünülmekte. Ba’al; Fenikelilerin (Kenaniler) Güneş tanrısı. Buradaki kent de hellenistik dönemde, Heliopolis (Güneş kenti) olarak anılmış. Hristiyanlığa kadar bir dini merkez olmuş. Fenikeliler sonrası, Romalılar burayı, iki lejyon yerleştirerek koloni haline getirmişler. Fenikelilerin Baal adına inşa ettikleri tapınağın üzerine, Romalılar kendi tapınaklarını inşa etmişler. Buna ait dört temel katman, Jüpiter tapınağının büyük avlusunda (Great Court) görülüyor. Hristiyanlıkla birlikte, Heliopolis adı yerine Baalbek adı kullanılmaya başlanmış. Baalbek kentinin tarihi M.Ö. 5000 yıllarına kadar gidiyor.
Baalbek tapınaklar bölgesi yani Akropol, Baalbek kasabası ile iç içe. Girişte altın renginde kubbesiyle bir Şii camiinin önünden geçilerek, tapınaklar bölgesine gidiliyor. Tapınaklar diyorum, çünkü Jüpiter, Baküs, Venüs, Merkür ve Muse adına yapılmış beş tapınak bulunuyor. Bunların antik Yunan’daki karşılığı, sırasıyla Zeus, Dionysos ve Afrodit. İlk karşılayan Venüs tapınağı oldu. Venüs tapınağı Akropol’un güneydoğu tarafında. M.Ö. 3. yüzyılda yapılmış. Beşgen kesitli olup, kolonlar çevresine dairesel olarak yerleştirilmiş ve altarı ayakta olan anıtsal bir yapı. Bizans döneminde, kiliseye çevrilerek Azize Barbara’ya (Saint Barbara) adanmış. Azize Barbara, Heliopolis’te (Baalbek) yaşamış. Venüs tapınağının hemen önünde Muse tapınağı yer alıyor. Yunan mitolojisindeki, Zeus’un kızları, dokuz ilham perisi, muse. Müzik, şiir, dans konularıyla ilgilidirler. Müzik (music) ve müze (museum) kelimeleri de, muse’dan türetilmiş. Bu iki tapınağın etrafı çitle çevrili ve ziyarete açık değil. Merkür adına olan tapınak, Akropol’un dışında Şeyh Abdullah tepesinde ve sadece merdiven basamakları kalmış. Bu tapınağı görmedim.
Ziyarete açık olan, Akropolun iki büyük tapınağı, Jüpüter ve Baküs. Venüs tapınağının yanından geçilerek, giriş turnikelerine ulaşılıyor. Sonrası, Jüpiter, antik dönemden kalan dünyanın en büyük tapınağı. Geniş merdiven basamaklarından, bir sıra 12 granit kolondan oluşmuş proplaion’a (çatılı anıtsal kapı) çıkılıyor. Sonraki bölüm, altıgen ön avlu. Dairesel formda 30 granit kolon, üstteki friz ve kornişi taşıyormuş. M.S. 4. yüzyılın sonunda, bu bölüme kubbe ilave edilerek, kilise haline getirilmiş. Altıgen avlunun devamında, büyük avlu (Great Court) yer alıyor. Girişteki çöküntü, Jüpiter tapınağının dört katlı temelini gösteriyor. Büyük avlu, 134X112 m. ölçülerinde, yerden yüksekliği 6 m. ve M.Ö. 2. yüzyılda inşa edilmiş. Altta galeriler bulunuyor. Burası, çıkarılan eserlerin sergilendiği bir müze haline getirilmiş. Büyük avlunun ortalarında sağlı sollu iki kolon, kolonların arasında kule (tower) olarak adlandırılan yapı ve her iki tarafında, gövdesi röliyeflerle süslenmiş dikdörtgen biçiminde iki havuz yer alıyor. Röliyeflerde; tanrı, tanrıça, at, balıklar, hayali deniz canavarlarına ait figürler ve çiçek motifleri kullanılmış. Kule olarak adlandırılan yapının bitişiğinde ve tapınak ana binasına çıkan merdivenlerin önünde altar bulunuyor. Büyük avlu, kurban tören yeri. Hayvanlar, altarda rahip tarafından kurban ediliyor. Kulede, kurban törenini izleyenler oturuyor. Kurban eylemi sonrası temizlik işleri için, her iki taraftaki havuzlar kullanılıyor. Büyük avlu, hristiyan döneminde bazilika olarak kullanılmış. Bu nedenle de oldukça tahrip olmuş. Büyük avludan tapınak ana binasına geçiş, geniş merdiven basamaklarıyla sağlanmış. Tapınak binası, büyük avludan 7 m. ve yerden 13 m. yükseklikte. Peripteros tarzı (tek sıralı kolon) bir tapınak binası, 90X50 m. ölçülerinde, 54 adet 27 m. yüksekliğindeki korinth başlıklı kolonlarla çevrili ve bunlar çatıyı tutuyor. Bugün 9 adeti, orijinal haliyle ayakta. İnsan bunlara bakarken, simetrilerine ve güzelliklerine hayranlık duymadan edemiyor. Binanın ortasındaki cella’da (kült heykelinin bulunduğu yer) Jüpiter heykeli bulunuyor. Bu bölge, kutsalların kutsalı olan bölge ve sadece rahipler girebiliyor. Tapınak binası, cella yıkılmış, yerinde yok artık. Kolon ve batı duvarında restorasyon çalışmaları devam ediyor.
Büyük avlunun, güney tarafındaki merdivenlerden inildiğinde, müze olarak düzenlenen galerinin girişine ulaşılıyor. Burada, kazılardan çıkan eserler sergileniyor.
Jüpiter tapınağının güney tarafında, küçük tapınak olarak da adlandırılan Baküs (Bacchus) tapınağı yer alıyor. Tapınaklar arasında en iyi korunmuş olanı. M.Ö. 2. yüzyılda inşa edilmiş. 33 basamaklı bir merdivenle ulaşılıyor, tapınak girişine. Ana salonun yerden yüksekliği 5 m.. Tapınak; Gençliğin, güzelliğin, bereketin ve şarabın tanrısı olan Baküs’e adanmış. Giriş kapısı üstündeki frizlerde Baküs’ü sembolize eden çiçek, bitki, asma ve üzüm salkımı figürler var. Tapınak içindeki ana salon cella bölümünden, kült heykelin bulunduğu cella’nın ve kutsalların kutsalı bölümünün içi görülmesin diye, yükseltilerek ayrılmış. Tapınak çevresindeki iki sıra korinth başlıklı kolonlar, çatı örtüsünü taşıyor. İç kolonlar, tapınağın duvar kısmını oluşturuyor. 20 m. yüksekliğindeki kolonlardan 46 sı ayakta. İç ve dış kolonlar arasındaki tavan bölümüne, altıgen süslemeler yerleştirilmiş. Bir altıgenin merkezinde yılanlı bir kadın figürü var. Yılan nedeniyle, Kleopatra olduğu düşünülüyor.
Taş ocaklarından çıkarılan megalitler, tapınakların temellerinde kullanılmış. Depreme maruz bir bölge. Bir kaç kez de deprem geçirmiş. Bu megalitler, depreme dayanıklılığı artırıyor. Benim, buna ek bir hipotezim var. İki dağ sırasının arasında yer alan Bekaa vadisinden iki ırmak çıkıyor. Biri kuzeye doğru akan Asi ve diğeri güneye doğru akan Litani. Bekaa vadisinde taban suyunun yüksek ve zeminin de gevşek olduğunu düşünüyorum. Zemini sağlamlaştırmak ve büyük tapınak kütlelerini dengede tutmak için, megalitler bütün halde konulmuş. Halbuki, küçük parçalara ayrılarak daha kolay taşınabilir ve yerleştirilebilirdi. Ama, bu böyle yapılmamış. Bu uygulamanın bir örneğini Türkiye’de Menderes Magnesia’sında görüyoruz.
Yukarıda anlatılanların dışında, Baalbek’le ilgili çok sayıda efsane var. Fenikeliler döneminde, Karya’dan gelen kadim bilgilerin Baalbek’te toplandığı ve eski Mısır’ı ve Ra düşüncesini etkilediği, yine Fenike dönemi olmasına rağmen ilk tapınağın Hz.Süleyman tarafından yaptırıldığı yönündeki efsaneler. Bunlar, Baalbek’in gizemini artırıyor. Kesinlikle görülmesi gereken bir yer.