Bizler, Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi 1972 yılı mezunlarıyız. Her birimiz kamu ve özel sektörde ve farklı alanlarda çalıştık ve çoğunlukla, yaşamımızın emekli dönemine geçtik. Ama, aramızda hâlâ aktif bir şekilde çalışan arkadaşlarımız da var.
Her yıl, bir araya geliyor ve hasret gideriyoruz. Geçen yıl Antalya buluşmamızda kararlaştırmıştık, Tekirdağ buluşmasını. Namık Kemal Üniversitesinde görevli bulunan arkadaşlarımız, bu buluşmanın organizasyonunu üstlendiler. Tekirdağ’dan 9 kişi, Tekirdağ dışından 40 kişi olmak üzere, toplam 49 arkadaş bir araya geldik. İçimizde uzun yıllar görmediğimiz arkadaşlarımız da vardı.
19 Nisan günü Çorlu hava alanına indiğimizde, organizasyon komitesinden arkadaşlarımız bizleri bekliyorlardı. Otelimize geçmeden, öğle yemeği için, Tekirdağ köftecisi İbrahim restorana gittik. Ben, her zaman olduğu gibi, etsiz meze türü yiyeceklerden aldım. Tekirdağ merkezindeki Süleymanpaşa sahilindeki parkta kısa bir turdan sonra otelimize geçtik. Kalacak yer olarak, Ramada otel seçilmişti. Otel beş yıldızlı. Kente ve limana hakim bir tepede, manzaralı. Tek dezavantajı kente biraz uzak olması.
Ertesi günü, Tekirdağ merkezi olan Süleymanpaşa ilçesinin Ertuğrul mahallesindeki eski konak ve evlerin bulunduğu alanda gezimize, Macar prensi Ferenc Rakoczi müzesini ziyaretle başladık. Bölgede, binaların restorasyon çalışmalarına başlanmış. Bu turda; Arkeoloji ve Etnoğrafya müzesi, sanatçı İbrahim Balaban resim müzesi, Eski Tekirdağ Fotoğrafları müzesi, Rüstem Paşa camii ve Namık Kemal evini gezdik. Birbirine yakın ev ve konaklarda bulunan müzeler, kolayca ve yorulmadan gezilebiliyor. Gezinin devamı, Süleymanpaşa belediyesinin sahilde düzenlemesini yaptığı parkta devam etti. Güzel bir peyzaj çalışmasıyla, Tekirdağ halkı denizle buluşturulmuş. Sanat ta unutulmamış. Dört yıldır sürdürülen Bisanthe heykel çalıştayı kapsamında, benim sayabildiğim 23 heykel, promenad boyunca bu parka yerleştirilmiş. Bisiklet kiralama ile birlikte, bisiklet özel yolları da parkta yerini almış. Balık restoranları ve çay bahçeleriyle, bu rekreasyon alanı harika bir yer.
Tekirdağ turumuzu tamamladıktan sonra, 21 Nisan günü, Kırklareli’ne yöneldik. Lüleburgaz sınırları içinde, Hamitabat doğal gaz çevrim santralının, sanki uzaya açılan bir tünel gibi göğe doğru yükselen iki soğutma kulesinin yanından geçerek, Kırklareli’ne ulaştık. Kırklareli’ne ve Vize ilçesine görevim nedeniyle 1979 yılında gitmiştim. Vi-gi Gıda firmasının Vize’de kurduğu vişne bahçeleri ile vişne komposto tesislerinin finansmanı ile ilgiliydi ve Kırklareli’ni de gezememiştim. Gördüğüm kadarıyla Kırklareli, tarihi yaşatan bir kent. Yayla mahallesinde, restorasyonları yapılmış ve ziyarete açık çok sayıda ev ve konak var. Atatürk’ün yurt gezilerine çıktığında kaldığı ve ilk balkon konuşmasını yaptığı ev de burada. Türkan Şoray ve Can Gürzap’ın baş rollerini oynadıkları ”Bir Aşk Uğruna” adlı filmin çevrildiği ev ve mekân da burada ( https://youtu.be/Bx7eHESlBEs). Selanik’teki Atatürk’ün evinin bire bir kopyası yapılmış.
Kırklareli’nin eski adı Kırkkilise. Bu kiliselerden bir tane kalmış, o da restorasyon bekliyor. Celepoğlu Konağı ve Papazın Evi görülmesi gereken binalar. Kırklareli’ne gelip, hardaliye tatmamak, olmazdı. Papazkarası üzümü hafif çatlatılarak, katmanlar halinde bir sıra üzüm, bir sıra vişne yaprağı ve bir sıra kabuğu çatlatılmış siyah hardal tohumu fıçılara yerleştirildikten sonra 20-25 günde elde edilen, alkolsüz hoş bir içecek. Tadımdan sonra, Yayla mahallesinden İstasyon caddesine geçtik. Yayalaştırılmış ve Valilik binasından eski İstasyon binasına kadar uzanıyor. Ağaçlıklı, heykellerle süslenmiş ve yol boyu kafeler var. Kullanılmayan demiryolu hattı eski İstasyon binasının önünde muhafaza edilmiş.
Kırklareli’nden sonraki durak Dupnisa mağarası. İğneada’ya giderken uğradık. 2720 m. uzunluğunda, iki katlı ve üç bölümden oluşuyor. Sulu, Kuru ve Kız bölümleri. Kuru bölüme 250 basamaktan oluşan ahşap bir yoldan ulaşılıyor. Mağaranın 250 m. lik bölümü ziyarete açık. Alt kattaki sulu bölümde bir göl bulunuyor. 15 Kasım-15 Mayıs arası, yoğun yarasa nüfusunun kış uykusunda bulunması nedeniyle, ziyarete kapalı.
Dupnisa mağarasına giderken, eski adı Sazara yeni adı Çukurpınar olan köyün yakınlarından geçtik. Ancak, zaman kısıtı nedeniyle gidemedik. Buraya kadar gelmişken, Istranca dağlarında öldürülmüş olan, Türk Edebiyatının önemli isimlerinden Sabahattin Ali’nin temsili de olsa, anıt mezarını ziyaret etmek isterdim. ”Bir ağaç dibinde yatsam” ve ”Benim meskenim dağlardır” dizelerinin sahibine, yakınından geçerken selam gönderdim.
Oldukça geç vakit, İğneada’da Longoz ormanlarının bir parçası olan Mert gölünün Karadeniz’e suyunu boşalttığı set bölümünü gördükten sonra, konaklayacağımız İğneada Resort otele geçtik. Otel Karadeniz kıyısında, ısıtılmış kapalı havuzu ile iyi bir otel. 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı nedeniyle, otel kalabalıktı.
Ertesi günü otelden ayrıldık ve Longoz ormanlarının, İğneada’nın kuzeyindeki kuru bölgesine gitmeden önce, yolumuz üzerinde bulunan, Longoz Ormanları Milli Parkı Ziyaretçi Merkezinden bilgi aldık. Longoz ormanları bir ağaç denizi. Meşe, kayın, akçaağaç gibi geniş yapraklı ağaçlardan oluşuyor. Bölgede 4 adet göl var. Longoz ekosistemini oluşturan bu göllerdeki su değişimi. Kış ve ilkbaharda sular yükseliyor ve ağaçlar suların içinde kalıyor. Yaz ve sonbaharda sular çekiliyor. Longoz ormanları 219 tür kuşa ev sahipliği yapıyor. Ayrıca, sürüngenler ve balıklar da bu ekosistemin parçası.
Longoz ormanlarından sonraki durağımız, Edirne ve II. Bayezid külliyesi. Odessa Akkerman kalesi seferine çıktığında, II.Bayezid Edirne’de bir süre kalır ve Tunca ırmağı’nın kıyısında bir külliye inşaatını başlatır. Külliye 4 yılda bitirilir. Cami, misafirhane, aşevi, medrese, darüşşifa ve hamamdan oluşan külliyeden, bugün hamam bölümü yok.
Külliye gezimizden sonra yönümüzü Mimarbaşı Sinan’ın ustalık eseri olan Selimiye’ye çevirdik. Selimiye camiinin avlu kapısına doğru giderken yokuşun ortalarında bir tanıdık isimle karşılaştım. Merzifonlu Karamustafa Paşa çeşmesi. Merzifonlu Karamustafa Paşa, Edirne’de on kadar çeşme yaptırmış. Bu çeşme, onlardan biri. Kitabesine göre, 1667 yılında inşa edilmiş. Biraz bakımsız durumda. Yokuşun sağında muhteşem Selimiye camii ve külliyesi. II. Selim’in 1568-1575 tarihlerinde yaptırdığı Selimiye; 31.30 çapında, 42.25 m. yüksekliğinde 8 fil ayağının üzerine oturtulmuş kubbesi ve 71 m.lik üç şerefeli dört minaresi ile karşımızdaydı. Üç çevresine medreseler yerleştirilmiş. Batı yönündeki arasta, camiye istinat olarak yapılmış. Arasta girişi, Merzifonlu Karamustafa Paşa çeşmesinin tam karşısında.
Edirne gezimizi tamamladıktan sonra, Tekirdağ’a dönüşümüz başladı. Ertesi günü 23 Nisan sabahı otelden ayrıldıktan sonra, akşam uçak vaktine kadar Uçmak dere, Mürefte, Şarköy ve Kutman şarap müzesini gezdik. Sevilen firmasının üretimi şaraplardan tattık.
Artık, bir birlikteliğimizin de sonuna gelmiştik. Vedalar, kucaklaşmalar, gelecek toplantımızda buluşma sözleri. Bu organizasyonun gerçekleştirilmesinde, başta Süheyla ve Servet arkadaşımız olmak üzere, görev almış ve emeği geçen arkadaşlarıma çok teşekkür ediyorum. Ayrıca, gezilerimizin rahat geçmesini sağlayan Oba Turizm şirketi ve onun temsilcisi Gizem hanım da teşekkürü hak ediyor. Hepsi, bizlerin rahat etmesi ve keyifli bir programın olabilmesi için, ellerinden geleni yaptılar. Gelecek toplantıda buluşmak üzere, sevgiyle kalın…