MERZİFON, MEMLEKETİM…

Merzifon; memleketim, Dünya’ya geldiğim yer. Atalarım burada yatıyorlar.

Anadolu’nun kuzeyinde Orta Karadeniz Bölgesinde Doğu Karadeniz Bölgesini İç Anadolu’ya ve İstanbul’a bağlayan yolların kesiştiği yerde bulunuyor. Kuruluş amacının da bu yolları kontrol edebilmek olduğu söyleniyor. Adı ile ilgili iki tahmin var.Birincisi, bölgenin coğrafik adı Phazemon (Fazemon). Fazemon, zamanla Merzifon’a dönüşmüş. İkincisi de, Pers satrapı Mitridates, bağımsızlığını ilan edip Pont Devletini kurduğunda, sınırda bir kale inşa eder. Pont sınırı anlamına gelen Merzipon adı verilir.

Anadolu gibi Merzifon da; Hitit, Frig, Büyük İskender, Pers, Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı dönemlerini yaşamış. Ama tarihi boyunca, Amasya’nın gölgesinde ve Amasya ile birlikte anılır olmuş.

55.000 civarındaki nüfusu ile, çevresindeki ilçeleri de etkileyen bir merkez. Yerel yönetimin, kenti güzelleştirmek, daha yaşanılır bir hale getirmek çabasının sonuçlarını, her gidişimde daha iyi görebiliyorum. Tarihe ve tarihi değerlere önem veriyor ve korumacı yaklaşıyor. Kent halkını, tarihle ve sanatla buluşturuyor. Tiyatro, resim ve müzik etkinlikleri, bunlardan bazıları. Devletin resmi eğitim programı dışında, gençlerin eğitimi için gerekli alt yapı çalışmaları var. Kentin tanıtımı ve ülke turizminden pay alabilmesi için gayretleri var. Bu gidişimde kenti daha temiz buldum. Bütün bunlar, sosyal yaşama da yansımış.

Merzifon Belediyesi tarafından yaptırılan Mustafa Kemal ATATÜRK’ün Selanik’teki evinin birebir kopyası, ”Atatürk Bilim ve Sanat Merkezi” adıyla üstün zekâlı çocukların özel eğitim yeri olarak bu yıl öğrenci kabul etmeye başlayacak.

Hacettepe Üniversitesi ile ortak hazırlanan ”Herkes İçin Kütüphane Projesi” için Ulukuşlar Konağı mekân olarak seçilmiş. Toplumun kitap ve bilgi ile iç içe olması bakımından Belediye’yi bu projesi nedeniyle kutlamak gerekir. Geçmişteki içinden çıkmadığım Halk ve Çocuk Kütüphanelerini anımsadığımda,Merzifon’un önemli bir eksiği tamamlanmış olacaktır.

Yerel yönetimin işbirliği yaptığı bir diğer kurum, ÇEKÜL Vakfı. Yokuşbaşı Bölgesindeki sokak düzenlemeleri, birlikte hazırlanmış.

Merzifon’un hemen kuzeyinde Hırka Köyü sınırları içinde ve Paşa Deresi üzerinde ”Üç Değirmenler Bölgesi”, Belediye’nin halkın kullanımına açtığı bir alan. Değirmenlerden biri restore edilmiş. Savaktan gelen su iki taş değirmen grubunu çalıştırıyormuş, zamanında. Hemen altındaki değirmenin projeleri hazırlanmış. Restorasyon hazırlığı var. Bir sürprizle karşılaştım, burada. İstanbul MEF (Modern Eğitim, Fen) Üniversitesi Sanat, Tasarım ve Mimarlık Fakültesinden  iki öğretim üyesinin nezaretinde 15 kadar birinci sınıf öğrencisi stajlarını burada yapıyorlar. Restore edilecek bu değirmende ahşap bir sergi mekânı tasarlamışlar ve uygulamaya başlamışlar. Kendileriyle ayaküstü sohbet imkânım oldu. Merzifon hakkındaki düşüncelerini sorduğumda, beklentilerinden (bir ön yargıları varmış) çok daha üst seviyede bir kültürün olduğunu, insanların sıcak ve yardımsever olduklarını belirttiler.

Kentte çok sayıda tarihi nitelikte eser var. Bunlardan bazılarının restorasyon projelerinin hazırlanmasına ”Merzifon Vakfı”ndaki görevim nedeniyle dahil olmuştum. Merzifonlu Kara Mustafa Camii, Medrese (Saathane), Pirî Baba Camii, Abide Hatun Camii vs. gibi.

Kısaca Paşa Camii olarak anılan, Merzifonlu Kara Mustafa Paşa Camii 1666 yılında hizmete açılmış. Avlusunda, kocaman gövdeli ve yaşlı iki Çınar ağacı var, yıllar boyu camiyi yıldırımlara karşı korumuşlar. Bu mücadelenin izleri yaşlı gövdelerinde görünüyor. Avluda, ağaç direkler üzerine oturtulmuş külah biçimindeki örtüsü ile bir şadırvan bulunuyor. Örtünün iç kısmı Zileli Emin adlı bir sanatçı tarafından belli bir yere ait olmayan bir kent tasvir edilmiş. Alt kenarda Türkçe karşılığı ”Zamanı geçmeden namaza acele edin, ölüm gelmeden tövbeye acele edin” hadis yazısı altı kez tekrar etmektedir. Şadırvanın çatısını tutan ağaç direklerin altlarındaki mermer pabuçlar, civardaki antik kalıntılardan getirilmiş.

 

 

Camiinin hemen yanıbaşında aynı tarihlerde yapılmış Taşhan ve Bedesten bulunmaktadır. Taşhan, günümüz oteli olan bir kervansaraydır. İki katlıdır. Avlusunun üzeri açık olup, yan yana yerleştirilmiş iki çeşmenin arkasından deve ahırlarına gidilmektedir. Diğer hanlardan farkı, dış cephesinde sokak üstünde dükkanların bulunması. Hemen karşısında bulunan Bedesten’in de dış cephesi dükkanlarla donatılmış. İçinde ana kubbeyi tutan dört adet fil ayağı var. Kare şeklindeki yapıda ana kubbeyi çevreleyen yan kubbelerle otuz iki dükkanlık bir mekan sağlanmış. Dört tarafında birer giriş kapısı var. Kentin bu bölümü bir ticari merkez, özellikle üretilen dokumaların ve ipliklerin satıldığı merkezdi. Bedesten, halen Osmanlı yemekleri sunan bir restoran olarak kullanılıyor. Kent merkezinde bulunan bir diğer yapı da Selçuklu döneminde yapılan Sultaniye Medrese binasıdır. Çelebi Sultan Mehmet döneminde onarılmış. Portalin üzerine, Amasya Mutasarrıfı Şair Ziya Paşa tarafından bir saat kulesi yaptırılmış.

Merzifon ve köylerinde bulunan Roma ve Bizans dönemi eserler, Amasya Müzesinde sergileniyor. Müzedeki eserlerin büyük bir kısmı Merzifon yöresinden çıkan eserler. Umarım, Kentte oluşturulacak bir müzede arkeolojik ve etnoğrafik eserler sergilenerek bir zenginlik yaratılmış olur.

Doğduğum konak maalesef yıktırıldı. O zamanlar henüz tarihi koruma amacı pek güdülmüyordu. Konağın avlusuna girişi sağlayan iki kanatlı büyük kapının yanında  altını samanlık ve ahır olarak kullandığımız iki katlı bir evimiz vardı. Bu evin sokak üstü duvarını iki lüleli Laleli Çeşme teşkil ediyordu. Mermer cephesinde iki lüle arasında bulunan lale motiflerini (röliyef), babam boyayarak renklendirirdi. Kemerdeki kilit taşı üzerinde de bir gül motifi bulunuyor. Dedem; akşam üzeri konağın kapısının önüne koyduğum sandalyeye oturur, ben de çeşme yalağının kenarında bulunan kübik bir taşın üzerine otururdum. Dedem, akşam işten dönen mahallemizin insanlarıyla selamlaşır, bir-iki dakika sohbet ederdi. Başta, hemen konağın arkasında bulunan Karahasanların oğlu Dıbış (Erdoğan) olmak üzere, civardaki at sahipleri, atlarını sulamak üzere Laleli Çeşmeye getirirlerdi ve atlar su içerlerken herhangi bir sesten ürkmesinler, sakinleşsinler diye ıslık çalarlardı. Bütün bunlar hemen hemen her akşam farklı oyuncularla tekrarlanan bir tiyatroydu, benim için. Konak ve ev yıkıldıktan sonra, sokak üstündeki ”Laleli Çeşme” yi Koruma Kurulu izniyle Piri Baba Türbesinin avlusuna taşıdım. ”Tavşan (Taşan) Dağından Akar, Tavşan (Taşan) Dağına Bakar” dizesiyle tanımlanan Laleli Çeşme. Yeni yerinde mutlu bir şekilde akarken, gövde içindeki borunun çatlamasıyla su kaçırmaya başlamış. Çeşme gövdesine zarar verileceği için tamirat da yapılamıyor ve susuzluğuna devam ediyor.

Pirî Baba Camii, Pirî Baba türbesinin hemen bitişiğinde. 1201 yılında inşa edilmiş. Ama metruk durumda iken, 1958 yılında, Sarıkamış gazisi dedem Hacı Sabri Âşık tarafından yeniden yaptırıldı. Birlikte inşaata giderdik. Henüz yarım olan minaresine çıkar etrafı seyrederdim. Minaresinin aleminde, Konaktaki bakır taslar kullanıldı. Konağın avizesi de camiye asıldı. Daha sonra, misafir odamızda sergilenen kûfi, sülüs ve celi hatları, asılmak üzere cami imamına verdim ama kayboldu.

Pîrî Baba; Evliya Çelebi’nin naklettiğine göre, Hoca Ahmed Yesevi’nin Anadolu’ya gönderdiği Horasan Erlerinden (Eren) biridir. Eski Hamamın halvetinde gecelediği söylenir. Kundura imalatı ve tamirciliği yaparmış. Bir gün arkadaşı, Osmancık İlçesinden Koyun Baba, elinde bir torba süt ile Pîrî Baba’yı ziyarete gelir. Koyun Baba elindeki süt torbasını kapıdaki çiviye asar. Bu sırada, Pîrî Baba bir kadının ayak ölçüsünü almaktadır. Koyun Baba kadının çıplak ayağını gördüğünde, kapıda asılı torbadan süt damlamaya başlar. Bunu farkeden Pîrî Baba, Koyun Baba’yı uyarır. Koyun Baba’nın kendine gelmesiyle de sütün damlaması durur. Kadın gittikten sonra Pîrî Baba, ”marifet; dağda bayırda insanlardan uzak olarak değil, şehir hayatı içinde iken gönlünü muhafaza edebilmektir” der. Pîrî Baba Türbesi, kare mekânlı, tek kubbeli taş gövdeli bir binadır. Güney cephe alınlığında, sırlı tuğla ve turkuaz renginde altıgen çini süslemeler görülmektedir.

Pîrî Baba’dan bahsedince, Gül Baba’dan da söz etmek gerekir. Merzifon doğumlu Gül Baba’nın mezarı Budapeşte’de bulunmaktadır. Lale Devrini ünlü şairi Nedim de Merzifon doğumludur. Halen Merzifon’da bir sokakta adı yaşatılmaktadır. Belki de en ünlümüz Merzifonlu Kara Mustafa Paşa. Koca bir orduyu Kanuni’den sonra ikinci kez Viyana önlerine kadar götüren bir Başkomutan. Viyana’nın yağmalanmasına gönlü razı olmayan Paşa, ihanete kurban gitti ve Belgrad’da başını verdi.

Dedem, hem mahallede, hem de köylerde çeşme, minare, kurban evi gibi hayır işleri yaptı. Anneannemin annesi (Baba Dedemin de annesi) mahallede bulunan Hanife Hatun Camisinin minaresini tamir ettirdiği bir zamanda anneannem doğuyor ve adını Hanife koyuyor. Caminin önünde 25 Lüle adıyla bilinen çeşmenin ilk lülesi Dedem tarafından, geriye kalan 24 lüle ise daha sonra ailemizden Hacı Nuriye Âşık tarafından yaptırıldı. Kentte henüz su şebekesi olmadığı dönemde, mahalle sakinleri ihtiyaçları olan suyu bu çeşmelerden temin ediyorlardı.

Ailem; dokumacı yani tekstilci. Ayrıca geniş arazilerinde çiftçilik yapıyordu. Zamanında Merzifon ekonomisini belirleyen 4-5 aileden biriydi. Çiftçilik yapılmaya ,Merzifon’da devam ediliyor. Ancak,dokumacılık faaliyeti, konjonktüre bağlı olarak devam etmiyor. Geleneksel ev tezgahları ile kol gücüne dayanan bu üretim şekli, teknolojiye yenildi ve bu alanda faaliyet gösteren aileler sektörden çekildiler. Artık, çarşaf, peştemal, amerikan bezi gibi ürünler Merzifon’a dışardan geliyor.

Merzifon’u doğu ve güneyden çevreleyen, azalsa da bir bağ kuşağı var, yerel sofralık ve şıralık üzümlerin yetiştiği. Bu çeşitlerden en bilineni ”Merzifon Karası”. Yıllar önce, Kuzey İtalya’ya götürülmüş. Şimdilerde, bu üzümlerden yapılmış ”Marzemino” şarabını Trento’da ve Avrupa pazarlarında görebilirsiniz. W.A.Mozart Don Giovanni Opera eserinde, Don Giovanni’ye Marzemino içirir ve ”Şarap koy, mükemmel Marzemino” repliğini söyletir.

 

1865 yılından itibaren İstanbul’dan taşınan çeşitli okullar ve bölümleri Merzifon Anadolu Koleji adıyla  8 Eylül 1886 yılında resmi olarak  eğitim faaliyetine başlıyor. Büyük bir yerleşke. Bugünkü Fen Lisesi ve Meslek Yüksek Okulu binaları; Anadolu Koleji binalarından bazıları. Amerikan Koleji olarak da bilinen Anadolu Koleji aynı adla taşındığı Selanik’te, eğitim hizmeti vermeye devam ediyor.

Merzifon Karası üzümünün ve Merzifon Anadolu Koleji’nin hikâyelerini  Blog sayfamda (danyalasik.wordpress.com) bulabilirsiniz.

Merzifon’la ilgili ilginizi çekeceğini düşündüğüm görülmesi, tadılması, yaşanması gerekli çok şey var. Ama bunlar için sayfalar dolusu yazmak gerekir. En iyisi, gidip yerinde görmek…

GÖRSELLER:https://photos.google.com/share/AF1QipPsu6DPBvJG_T5E01eZEE38XLpKT_jFT0Xvqjem4YYOoLucGjyUJLHN_LZ5-MVOxg?key=VXlPbEpXYjZ3cHNoclJPZUVlZVlHNEJzaGIwSEh3

7 comments

  1. Verdiğin doyulmaz bilgiler için teşekkürlerimi sunarım Ağabey. Selamlar saygılar. İnşallah bu güzel anı ve araştırmalarınızı kitaplaştırıldınız çocuklarımız da yararlanırlar.

    Beğen

  2. Memleketiniz Merzifon’u çok ayrıntılı anlatmışsınız. Fotoğraflarda çok güzel. Merzifonda arkadaşlarımı ziyarete gitmiştim. Bir çok tarihi ve kültürel yerlerini gezmiştim. Çok sevdiğim, bizzat tanıdığım ressam Cemil Eren de Merzifonludur.

    Liked by 1 kişi

    • Sevgili Cemil amcam,babamın çocukluktan arkadaşıydı. Çok sayıda sanatçı çıkarmıştır,Merzifon.Beğendiğinize sevindim,Şükran Hanım,teşekkürler…

      Beğen

  3. Sayın Danyal Bey, bugün itibariyle anca sayfanıza girebildim. Bu yazınızı ve fotoğrafları da çok beğendim. Elinize emeğinize sağlık. Siz de zamanınız olursa benim websayfama göz atabilirsiniz….

    Liked by 2 people

Yorum bırakın